29 Haziran 2022, YENGEÇ Burcu’nda YENİAY; Kendimize Zulüm Ettiğimiz Yeri Görmek Zamanı…

29 Haziran 2022, YENGEÇ Burcu’nda YENİAY; Kendimize Zulüm Ettiğimiz Yeri Görmek Zamanı…
29 Haziran 2022 günü, İstanbul’a göre 05:52’de YENİAY adını verdiğimiz Güneş – AY kavuşumu tam halini alıyor. YENİAY haritasını yorumlarken aşağıdaki göstergeleri dikkate alıyorum;
- Güneş ve AY Yengeç Burcu’nun 7 derecesinde kavuşuyorlar.
- YENİAY Lilith ile de kavuşum halinde ve 12’inci evden Yükselen Çizgisine 2 derece orbla yerleşiyor.
- Jüpiter YENİAY ile kare açı alıyor.
- Jüpiter’in İkizler’deki Venüs ile 60’lık açısı var.
- Koç’taki Mars, Pluto ile kare açı alıyor.
MEALİ;
Sosyal düzlemdeki yansımaları bireysel tepkilerin kusulması şeklinde gerçekleşecek bir YENİAY bu… Kişilerin hayatlarında ters giden şeyleri giderek katlanılmaz buldukları ve sistemden şikayetlerinin zirve yaptığı bir zaman olabilir. Siyasi çekişmeler had safhada yaşanır. İç gerilimi kontrol altına almak adına dış gerilimlerin altı çizilebilir. Askeri gerilimlerin ise özellikle üstüne gidilebilir.
Bireysel düzlemde ise aidiyetlerimizle sınandığımız bir YENİAY yaşıyoruz;
- Ailelerimizle, ebeveynlerimizle, aile gibi hissettiğimiz insanlar ve yerlerle, ya da kendimizi güvende hissettiğimiz her türlü alan ve insanla ilgili kaygılarımız, sıkıntılarımız ortaya çıkabilir.
- Evimize, düzenimize, geçmişimizden gelen ve bir şekilde sahiplendiğimiz kimliklere, yerlere, insanlara dair fiziksel ya da duygusal sorunlar, çatışmalar ortaya dökülebilir ve bizim çözüm getiren aksiyonlar almamız gerekebilir.
- Güven duyma ve güven vermeyle ilgili yüzleşmeler yaşayabiliriz.
- Çocukluğumuz ve bunun çocuk sahibi olmak konusundaki yaklaşımımıza ya da çocuklarımızla ilişkimize yansımaları üzerinde çalışabiliriz.
- Sağlık anlamında üreme organları, memeler, sindirim sistemi sorunları ön plana çıkabilir.
- Aidiyet hissetme, tutunma, sığınacak korunaklı bir yer, alan, varoluş şekli bulma ihtiyacımız tavan yapabilir. Bu nedenle yaptığımız seçimlerin sonuçları ile yüzleşebiliriz.
- Çaresizlik, kırılganlık, hatta muhtaçlık ve kendimizi tek başına var edecek gücü bulamama, bağımlı hissettiğimiz için aksiyona geçememe duygusunu derinden yaşayabiliriz. Bu kırılganlık ve bağımlılık deneyimi, duygusal, maddi ya da fiziksel düzlemde yaşanabilir.
- Sığındığımız aidiyetler, güven bulmaya çalıştığımız alanlar ve insanlarla ilgili sorunlar yaşadığımız için bağımlı hissetme hali bizi çok kızgın ve tepkili yapabilir.
- Birilerinin bize bağımlı olması, bizden bir şeyler beklemesi, yardım ve bakıma muhtaç olmasının nasıl hissettirdiğini, böyle durumları nasıl yönettiğimizi sorgulayabiliriz.
- Birilerini, bir yerleri, bir hali, bir aidiyeti, bizi kendimizden uzaklaştıracak kadar, kendimize zarar vermemize neden olacak kadar, kendi önceliklerimizi kaybettirecek kadar sahipleniyorsak, bu ”abartılı” yaklaşımın sonuçlarını yaşayabilir ve böyle yapmamızın gerçek nedenini sorgulayabiliriz.
- Birilerini sahiplenmek, ihtiyaçlarına duyarlı olmak, kendimizi biraz geri çekip başkalarının ihtiyaçlarını öne almak bizi rahatsız ediyorsa, bunun altında yatan nedenleri sorgulayabiliriz.
Bu YENİAY’da ZALİM olduğunu düşündüğümüz dünyadan ya da bize zarar verdiğini – zalimlik ettiğini – düşündüğümüz insanlardan korunmak yani GÜVENDE KALMAK için ne yaptığımızı gözden geçireceğiz.
Güven herkes için önemlidir ama her birimiz bu ihtiyacımızı farklı yollardan karşılarız;
- Bazılarımız bu duyguyu yaşamak için kendimizi bir yerlere, bazı insanlara, bir takım konumlara ve ortamlara bağımlı kılarız.
- Bazılarımız hayatımızın bir parçası olan, bir şekilde bizi etkileme ihtimali olan her şeyi kontrol etmeye, her türlü belirsizliği ortadan kaldırmaya, hatta kontrolü bizim elimizden alabilecek her şeyi devre dışı bırakmaya, yaşadığımız her ortamdaki tek güç unsuru olmaya çalışırız.
- Bazılarımız bakılıp korunmak ve güvende hissetmek ihtiyacımızı karşılayan insanlar ve ortamlar bulur, onları kullanır ama görev bize düşünce bundan rahatsız oluruz.
- Bazılarımız aidiyetleri bir zayıflık, bir ayak bağı, bir yük olarak görür ve hem fiziksel hem duygusal olarak konar göçer bir modda yaşamayı tercih ederiz.
Yukarıda saydığımız seçeneklerin hepsi güvenden ziyade GÜVENSİZLİK HİSSİ’ni gidermekle ilgilidir. Çoğumuzun gözünde DIŞ KOŞULLAR bir tehdit unsurudur ve kendimizi onlardan korumaya çalışırız. Ancak çoğu kez korunmak için seçtiğimiz yöntemler, bir süre sonra bizim için beklenmedik bir tehdit haline dönüşür.
Bizi hiç bir dış unsur ZALİM DÜNYA’dan koruyamaz. Asla tüm dış koşulları kontrol edecek kadar güçlü ve etkili olamayız. Asla tam anlamıyla hasarsız bir hayat süremeyiz. Hep aynı şeylere tutunarak yaşayamayız. Aynı şekilde sürekli kaçarak da kendimizi hayattan koruyamayız.
Gerçek güven ancak YÜZLEŞME ile bulunabilir.
Yüzleşme insanın önce kendisiyle yapması gereken bir kucaklaşmadır. İnsan yaptığı her seçimin, takındığı her tavrın görünürdeki sebebinin altında neyin yattığı konusunda kendisine dürüst olmadıkça İÇTEN ZAYIFTIR! Zayıftır… zira gerçek duyguları, kaygıları ve ihtiyaçları konusunda kendisine yalan söylemekte ve kendi açıklarını yok saymaktadır. Bu açıkları dışarıya karşı takındığımız görüntülerle sıvamak, güçlü görünmek bir dereceye kadar mümkündür. Ancak kendimizden kaçırmaya çalıştığımız açıklarımız olduğu müddetçe, dış dünyada meydana gelen hatta meydana gelme ihtimali oluşan her şey, bizi derinden sarsacak, paniğe kapılmamıza neden olacak ve saldırı altında hissettirecektir. Kırılganlığımızın, fiziksel, maddi ve duygusal düzlemdeki asıl nedeni, açıklarımız konusunda kendimize dürüst olamayışımızdır.
Kendine dürüst olamayan kişi, kendi hayatının sorumluluğunu gerçek anlamda kendi üzerine almaz. Hep etrafı, insanları, koşulları suçlar ve sorumlu tutar… Her şeyi dıştan bekler. Çoğu davranışını, varmak istediği yere yönelik bir aksiyon olarak değil, çevrede gördüğü unsurlara yönelik bir reaksiyon olarak planlar. Bu yüzden de bir sorundan kurtulmak için attığı her adım onu bir başka potansiyel sorunun içine düşürür.
İşte insanın kendine ettiği en büyük zulüm budur! Bizi asıl çaresizleştiren, kırılganlığımızı arttıran, içimizdeki gücü ortaya çıkartmaktan mahrum bırakan, kendimize dürüst olmayışımız, yaptıklarımızın ve yapmadıklarımızın altındaki gerçek kaygıları, istekleri ve bunların bizi kıstırdığı çıkmazları fark etmekten kaçınmamız, gerçeği görmeyi istemeyişimiz, attığımız adımların sorumluluğunu almayı, çözüm üretmeyi reddetmemiz ve güvende, güçlü, huzurlu hissetmek için dış dünyanın bizim istediğimiz gibi olmasını beklememizdir.
Bu YENİAY bizi kendimize zulmetmeyi bırakmaya, bastığımız yeri görmeye, attığımız her adımı niye öyle attığımızı düşünmeye, sorumluluk almaya, BÜYÜMEYE çağırmaktadır.
Birşeylere karşı değil, bir yerlere varmak için, hareket etmek zamanıdır. Ve bu adımları atarken kaygıyla, endişeyle, hırsla, ihtirasla değil, ÖZ’ümüze güvenerek ilerlemek zamanıdır. Susun ve içinizde haykıran, kaygılı, tatminsiz, kızgın, korkmuş sesleri susturun. Derin bir nefes alın ve sizi hayata bağlayan gerçek göbek bağına – RUHUNUZA – tutunun. Deyin ki; ”Kendime zulmeden yalnızca benim. Oysa Ruh’um benim kendime biçtiğim tüm eksikliklerden ötedir, sınırsızdır ve muktedirdir. Ben kendimi Ruh’umun yönlendiriciliğine teslim ediyor ve O’na güveniyorum.”
Rahminiz, beşiğiniz, sığındığınız kucak, ısındığınız ocak, beslendiğiniz masa, başınızın üzerindeki dam, RUH’unuz olsun.
Bu yazı için ZALIM’dan başka parça düşünenedim…
Şahane bir yorum, ruhların uyanma, insanların özüne dönmesi zamanı.
Şahane bir tatmin harika bir açıklama cokca tesekkurler sahsim adina
daha önce hiç bu kadar keyifli bir yorum okuduğumu hatırlamıyorum, bana çok şey kattığına inandığım mükemmel bir yazıydı. teşekkürler
Tespitler şahane
Keşke burçlara olan etkiside gelse de bu karmasada bir ışık olabilse
Yine efsane bir yazı 🙌