28 Haziran 2018, OĞLAK Burcu'nda DOLUNAY; Hem Mağrur Hem Mağdur Bi Haller!

28 Haziran 2018, OĞLAK Burcu'nda DOLUNAY; Hem Mağrur Hem Mağdur Bi Haller!
28 Haziran 2018 günü, İstanbul’a göre 07:53 itibariyle, DOLUNAY adını verdiğimiz, Güneş – AY karşıtlığı tam halini alıyor. DOLUNAY haritasını incelerken aşağıdaki göstergeleri dikkate alıyorum;
- Güneş, Yengeç Burcu’nun 6 derecesinde ve haritanın 12’inci evinde.
- AY, Oğlak Burcu’nun 6 derecesinde ve haritanın 6’ıncı evinde.
- Chiron, Koç Burcu’nun 2 derecesinde, 9’uncu evden AY ve Güneş’e T-Kare yapıyor.
- AY, retro konumdaki Satürn ile kavuşum halinde.
- Haritanın Yükselen Noktası 4 derece Aslan.
- Venüs Aslan Burcu’nda, haritanın 1’inci evinde ve retro konumdaki Neptün ile 150’lik açı yapıyor.
MEALİ;
Güneş hem savunmacı, korunmacı, kaygılı, Yengeç’te hem de ”Gariplik, Yoksunluk ve Kaybolmuşluğun” mekanı 12’inci evde olunca, bu DOLUNAY’ın ”piskolocimiz” üzerinde bir yaz güneşi etkisi yapacağını söylemek biraz güç 😉
Aidiyet ve güvenlik ihtiyacımızın tavan yaptığı, ama bize güven ve huzur vermesini umduğumuz yerler, konumlar ve insanların, aksi gibi bizi hayal kırıklığına uğrattığı bir süreçten geçiyoruz. Hayat bizi arzu ettiğimiz şekilde koruyup kollamadığı için huzursuz ve şikayetçiyiz. Yalnız, savunmasız, çaresiz, ihmal edilmiş yani iyiden iyiye MAĞDUR hissetmemiz, gölgelere çekilip kendimize acımamız pek mümkün.
AY’a gelince o da rahat olmadığı, kendini baskıladığı, gölgelere saklandığı, OĞLAK Burcu’nda… Yani duygusallığa yer bırakmayan, bizi ayakta kalmak için ekstra dirayetli olmaya zorlayan, zayıflığın ve kendini bırakmışlığın işlevsiz hatta zararlı olacağı bir ortam söz konusu.
Yükselen noktasının, hep ışıldayıp parıldamak ve zafer kazanmak isteyen, bunu hak ettiğinden emin olan, ertafa hep güçlü, zengin, yetkin, yeterli ve kendinden emin görünen – yani biraz MAĞRUR davranan Aslan’da olması – ve Venüs ile Neptün arasındaki ”manipülatif” açı ise, bizi ekstra zorluyor! MAĞRUR’uz… O yüzden içinde bulunduğumuz durumu ”gerçekçi” gözlerle değerlendirmek, kendimize karşı dürüst olmak konusunda pek başarılı değiliz. Hayatın verdiklerinden daha iyisini, daha fazlasını hak ettiğimize ve birilerinin bunun için bizden özür dilemesi gerektiğine inanıyoruz.
EZCÜMLE; hem kalbimizde bir keskin bıçak, hem de kendimizden kaçak bir haller yaşatıyor bize bu DOLUNAY 😉
Aslolan ve planı yapan hep hayattır! Alınan her nefes ise olan bitenin orta yerinde önümüzde açılan bir kapıdır. Ama mağdurlar acı çektikleri kapının eşiğinde serilip kaldıkları için, biraz ilerideki kapıları görmezden gelirler. Mağrurlar ise kendi istedikleri kapı dışındaki kapılara tenezzül etmezler 😉
”Valla şu anda seni hiiiç çekemem Juno!” diyeceğinizi bildiğim için çok erteledim bu yazıyı yazmayı ama işte benim için de dar kapıdan geçme zamanı geldi! O yüzden gelin şu mağrurluk ve mağdurluk hallerine, biraz daha girelim biz ya :))))
Aslında insan hep MAĞRUR’dur! Hayatın ve insanların kendisine ”daha iyisini” BORÇLU olduğunu düşünür. Bu etrafı borçlandırma kafası ”beklentili” bir kafadır. Beklentileri yerine geldiği zaman kendini keyifli, doygun ve daha da önemlisi DEĞERLİ hisseden bir kafadır.
Beklentileri karşılanmayınca, Mağrur iken Mağdur olunca da, kişi etrafında suçlanacak olaylar ve insanlar, gelinen durumu açıklayan bahaneler arar. Gerçekçi analizler yapmayı uzun ve meşakkatli, daha mütevazi yol haritaları ile uğraşmayı ise sıkıcı ve kırıcı bulur.
Gerçek şu ki ”KİŞİSEL DEĞER ve MUTLULUK eşittir BEKLENTİNİN KARŞILANMASI” denklemiyle yaşayan MAĞRUR kafa, kendi MAĞDURİYETİNİ’ne giden yolu itinayla kendi hazırlar!
Nasıl mı?
- Kimi insan elinde olanı, kolay alınanı, huzur vereni önemsemez. İmkansız erişilmez, zora koşan kazanımların, meydan okuyan insanların, kendinde bir türlü göremediği değeri ona kazandıracakmış gibi gelen hedeflerin peşinde koşar. Yani mağrur olmak isterken mağdur olacağı yere abone olur.
- Kimi insan zarar görmekten, hayal kırıklığına uğramaktan, reddedilmekten, o kadar korkar ki, hayatta kendisini bir adım öteye taşıyacak hiç bir girişimi başlatamaz. Mağrur kalmak için, mağdur bir hale düşer.
- Kimi insan o kadar büyük hedefleri o kadar erken koyar ki, vardığı yerin önemini, elde ettiklerinin değerini bilemez ve onları verimli kullanamaz. Ya da küçük kazanımlara sabır gösterip adım adım asıl istediği yere varamaz. Yani mağrur olduğu için pekala iyi olan durumunu mağdurluk gibi görür.
- Kimi insan kaybetme ihtimalini öylesi gözardı eder ki, hep daha fazla daha fazla risk alır. Kazandıkça mağrur olur ve kazanmak için her şeyi göze alır. Durmayı, geri çekilmeyi, temkinli olmayı, insaf etmeyi, yer açmayı bilmez… Ama her çıkışın bir inişi, her yükselişin bir tükenişi vardır. Mağrurluktan gittiği yoldaki tehlikeleri göremez hale gelen, eninde sonunda mağdur olur.
Mağdurluk da mağrurluk da, değer algılarımız, önceliklerimiz ve beklentilerimizin bir uzantısıdır ve birbirlerinin ikiz kardeşi, birbirilerinini tetikleyicisidirler.
Bizi her durumda ayakta tutacak ve yola devam etmemizi sağlayacak olan ise, DİRAYET’tir.
AY Oğlak’ta zorlanır. Zira AY olandan etkilenmek ve olana tepki vermek üzerine işleyen bir mekanizmaya sahiptir. Ortam katı, gergin, müsamahasız, zorlayıcı ise, AY krize girer ve her şeyi daha vahim algılayıp daha sert tepkiler vermeye yatkın olur.
Özellikle de Retro Satürn ile kavuşum yapmış konumda olan Oğlak AY’ı, bizde şöyle bir duygu oluşmasına sebep olabilir; ”HİÇ BİR ŞEY DĞEİŞMEYECEK! HER ŞEY TIPKI ESKİSİ GİBİ, HATTA ESKİSİNDEN DE KÖTÜ OLACAK. VE BEN ASLA MUTLU OLAMAYACAĞIM…”
Ya da ”MÜHİM OLAN GÜÇ SAHİBİ OLMAKTIR. BEN ÖNCE GÜÇLÜ OLAYIM ya da İSTEDİĞİMİ ALAYIM… SONRA GÖZARDI ETTİĞİM SORUNLARI HALLEDERİM.” diye düşünebilir, sorunu yok sayabilir, hatta sıkıntıları daha da derinleştirecek şekilde hareket edebiliriz.
Oysa Oğlak’ın dersi DİRAYET’tir. Dirayet bize eskisi gibi olmasın diye yapmamız ve yapmamamız gerekenleri görmek için imkan verir. Dirayet bize olanın içindeki umut dolu tohumu görüp, onu yeşertmek için güç verir.
Şimdi mağdur hissedenler, dirayetle yollarına devam etmelidirler! Hayal kırıklığı en büyük düşmandır. Yol, aceleci, yüksek beklentili, hızlı yükselip çabuk sönen bir kafa ile alınmaz. Olanı biteni mantık çerçevesinde ele alıp, kazandıran ve kaybettiren unsurları bilinçli bir şekilde değerlendirip, uzun ama tutarlı bir yol haritası çizilirse, kayıp kazanca döner.
Şimdi mağrur olanlara gelince… Hiç bir şey göründüğü gibi değildir. Gözardı edilen, üstü kapanan, geçiştirilen zaaflar, gün gelir mağruru mağdur eder. İnsan kendini yukarıda görmeyi sever… Oysa en tehlikeli yer orasıdır! Bu yüzden gerçekçi ve dirayetli olmanın en gerekli olduğu yer yukarısıdır.
Zaman, kalbimizin kırıklarına bakıp dağılmak, kendimize acımak ya da şimdi parlayan güneşe bakıp ileride bizi bekleyen sorunları görmezden gelmek yerine, bizi zora ve dara düşüren/düşürebilecek koşulları gerçekçi bir bakış açısıyla ele almak zamanıdır. Önce kendimize dürüst olursak, kalbimizi böylesi kırılgan hale getiren algılarımızı, eğilimlerimizi, beklentilerimizi ve tutumlarımızı fark edebilir ve değiştirebiliriz.
Sharon Jones diyor ki; ”Bir insanın kalbinde olanı anlamak için 100 gün ve 100 gece gerekirmiş. O insanın kendi kalbini anlaması içinse biraz daha fazla! ” Evet anlamak uzun sürer… Gereğini yapmak daha da uzun 😉 Hayat bize daima vakit veriyor… Ne var ki bizim vakitle bir derdimiz ve daima bir acelemiz var! Belki o yüzden en kolayımıza gelen sonuçları çıkartmamız hayattan… Belki o yüzden hep anlamış gibi davranıp bile bile boşa düşmelerimiz. Kendimizi hayat, insanlar ve en çok da kendimiz hakkında kandırmamız bu yüzden! Belki kendi kalbimizi anlasak, yani dürüst olsak kendimize, bu kadar dolandırmazdık yolu… Ne mağrurluk ne mağdurluk ile fazla vakit kaybetmez, dirayete daha kolay geçer, insanlığımızın gerektirdiği şeyleri daha kolay yapardık.
Neyse gari 🙂 Şimdi bu şarkıyı dinleyin ve bir ara da kalbinizi…
O kadar anlamlı ve güzel bir analiz ki… Kulağıma küpe, kalbime inci yapıyorum. Çok teşekkürler.
Burç oğlak ay yengeç mars venüs oğlak yükselen başak. Yani oğlak stelyumunda doğmuş biri olarak ne yapacağımı bilmiyorum Juno.
Evimi bırakıp gitmek, düzenimi bozmak istemiyorum ama hiçbir şey de değişmiyor. Ruhumu kirletmekten kaçıyorum ve bunu aşmak bile istemiyorum.
Ne dersin bu duruma?
Çok güzel tespitler….sizleri seviyorum juno ailesi?
Juno sen çok yaşa… Nasıl yerinde nasıl cuk oturan bir yazı yine… Yıldızları takip etmek bir tarafa yazdığın hali bence gerçekten sanat. Bekletme bizi yaz hep. Sevgiler
Sanki hayatımın akışını sizin yazılarınızdan takip ediyor gibiyim:-) burçlara göre bu post için yazınızda olacak mı?
bu ne guzel bir anlatim bole tesekkur ederiz yorumlarinizla aydinlaniyoruz bir oglak burcu olarak saklayacagim bir yazi.kalbinizden opuyorum
Haydi bakalim..hayr ola..iyilikler guzellikler hepimizi bula..saturn ciplak gozle dunyadan gozukurken bizi cok zorlamaya..biz de dersimizi alip hemen dirayetle yola koyulalim insallah??? tesekkurler junocum..selamlar..gorusmek uzere
Ben teşekkür ederim 🙂 Kolyemi de bir süre hiç çıkartmam sanırım. Sevgiler
Burcum terazi yükselenim ise balık… Ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yok. Üzgünüm
Mükemmel bir yazı….Bu aralar tam da ihtiyacımdı..Teşekkürler Juno!