9 Ekim 2022, KOÇ Burcu’nda DOLUNAY; Zoraki Barışları ve Anlamsız Savaşları Görmek Hakkında Bir Dolunay…

9 Ekim 2022, KOÇ Burcu’nda DOLUNAY; Zoraki Barışları ve Anlamsız Savaşları Görmek Hakkında Bir Dolunay…
9 Ekim 2022 günü, İstanbul’a göre 23:54’de DOLUNAY dediğimiz Güneş – AY karşıtlığı tam halini alıyor. DOLUNAY haritasını yorumlarken aşağıdaki göstergeleri dikkate alıyorum;
- AY Koç Burcu’nun 16 derecesinde, Chiron ile kavuşumda veharitanın 10’uncu evinde.
- Güneş Terazi Burcu’nun 16 derecesinde, Terazi’nin yöneticisi Venüs ile kavuşumda ve haritanın 4’üncü evinde.
- AY’ın girdiği Koç’un yöneticisi Mars İkizler Burcu’nda, Neptün ile kare, Satürn ile üçgen açılar yapıyor.
- Güneş – Venüs kavuşumundan başlayan bir uçurtma var. Satürn ve Mars onun kanatlarını oluşturuyor. AY – Chiron kavuşumu ise uçurtmanın tepesi.
- Haritanın Yükselen noktası 20 derece Yengeç Burcu. Lilith Yükseeln ile tam kavuşum halinde ve Güneş ile AY’a T-Kare yapıyor.
- Uranüs Satürn karesi aktif halde.
MEALİ;
Sosyal düzlemde;
- Medya başlıklarının dikkat dağıtmaya odaklı gündem maddeleri ile dolu olacağı bir zaman. Asıl sorunların etrafından dolaşan açıklamalar hafif geçilirken, ufak tefek meseleleri büyüten, gerilimi yükselten ifadeler çokça kullanılabilir.
- Zayıflıkları gizlemek için çok üstten alan ve sert söylemler tercih edilebilir.
- Nefes yolu sorunları, baş ağrıları, vertigo ve idrar yolu problemleri yaşanabilir.
Bireysel düzlemde;
- Yalnız kalmaktan, bir düzeni bozmaktan, tepki çekmekten ya da suçlanmaktan çekindiğimiz için fazla uzlaşmacı davrandığımız konularda, kendimizi bir daha tartmak, neyin adil olduğunu ve neyi göze alabileceğimizi gözden geçirmek isteyebiliriz.
- Hayatımızda düzen ve güven sağladığını düşündüğümüz ortamlar, iğneli fıçıya dönüşmüş gibi gelebilir. Eskiden ses çıkartmadığımız şeyler bize ağır gelmeye başlayabilir. Kendimizi korumaya almak isterken farklı bir şekilde incinmeye açık ya da güçsüz hale getirdiğimizi görebiliriz. Tahammülsüzlüğümüz ve isyan etme arzumuz tavan yapabilir. Kendimizi soktuğumuz durumdan dolayı etrafımızdakileri suçlamaya da kalkabiliriz.
- Sakinlik ve uyum görüntüsünü korumak için kendimizi fazla baskı altında tuttuğumuz konularda, enerji kaçakları yapabiliriz. Sergilediğimiz ”huzurlu ve memnun” görüntüye uymayan kuraldışı hareketler yaparak, beklenmedik riskler alarak, iç baskımızı dolaylı yollardan azaltmaya çalışabiliriz. Ancak bunlar ortaya çıkabilir ve yüzleşmeler yaşanabilir.
- Karşımızdakilerin göründükleri gibi sakin, güvenilir ya da durumla barışık olmadıklarını, bize ifade etmedikleri memnuniyetsizlikleri, gizledikleri arzuları, istediklerini söyledikleri duruma uymayan davranışları olduğunu görebiliriz. Bize dürüst davranılmadığını ve haksızlık edildiğini düşünebiliriz.
- Ezilme, incitilme, ciddiye alınmama kaygımız ya da önemsenme ihtiyacımız nedeniyle, olduğumuzdan daha sert, daha güçlü görünmeye çalışabiliriz. Pes etmekten, teslim olmaktan, zaaf göstermekten korktuğumuz için keskin, pervasız, ödünsüz tavırlar sergileyebiliriz.
- Hayatımızı kontrol etme ihtiyacımızın bizi çaresizlik ve kırılganlık içinde bıraktığını, kontrol edilemeyen durumlarda kalınca özgüvenimizi kaybettiğimizi, kendimize ve etrafa aşırı derecede kızdığımızı, suçlu aramaya başladığımızı görebiliriz.
Güvenlik ve iktidar tanımı itibariyle içiçe geçen, birbirini bütünler gibi görünen, ancak kendi içinde çatışmalar doğuran kavramlardır. Güvende ve huzurlu olmak için olaylar ve insanlar üzerinde mutlak bir kontrol kurmamız, iktidar sahibi görünmemiz grektiğini düşünürüz. Bazen de kendimizi güçsüz ve yetersiz hissettiğimiz ya da sadece rahat etmek istediğimiz için birilerinin kurduğu iktidarın sağladığı güvenlik hissine sığınırız. Oysa fazla iktidar daima fazla baskı oluşturur.
İktidar kurmaya çalışan biz isek hem çevremiz üzerinda fazla baskı uygularız hem de kendi üzerimizde müthiş bir ”kazanan ve sözünü geçiren olma” baskısı hissederiz. Bunu yapamadığımız her durum bizi yıkıma götürür. Hakimiyet çabasının aşırı gerdiği yay bizi fırlatır ve yetersizlik, çaresizlik, değersizlik çukuruna bir ok gibi düşeriz. Hem kendimize hem etrafımıza müthiş bir kızgınlık duyar, içimizdeki kavgayı dışımıza da fazlasıyla yansıtırız.
Birilerinin iktidarına sığındıysak, boyun eğip bize rahat görünen bir köşeye gömüldüysek, bunun da bir süre sonra üzerimizde bir baskı unsuruna dönüştüğünü, özgürlük ihtiyacımızı, hareket becerimizi, farklı şekilde düşünme ve davranma yetimizi kaybettiğimizi görür ve bundan rahatsız oluruz. Düştüğümüz durumun bir tercihin uzantısı olduğunu unutup, çevreimzi suçlamaya yöneliriz.
Anlamamız gereken şudur; mutlak güç, mutlak iktidar, mutlak güvenlik, mutlak düzen diye bir şey mümkün değildir.
Hayat değişkenlikle gelişir ve süreklilik kazanır. Bize dışarıdan bakınca kaos gibi görünen zira bizim kontrolümüzde olmayan akışın, kendi içinde kusursuz bir mantığı vardır. Bu mantık hiç kimseyi ve hiç bir gücü gözetmez ve merkeze koymaz. Akar geçer ve her şeyi kendiyle birlikte sürükler. Bu nedenle merkezde olmak, kendi önceliklerini dayatmak, akışı kontrol etmek isteyen yaklaşımlar, bir süreliğine hakimiyet sahibi gibi görünse de ürettikleri durağan kurgular, bir süre sonra kendi kendini yıkar.
Süreç içinde varlığını devam ettirmek isteyen her insan ve her oluşum, yaşarken yaşatan, kendini var ederken başkalarının da var oluşunu destekleyen, kendine yarar sağlarken başkalarına zarar vermeyen ve olabildiğince fayda üreten bir yaklaşım içinde olmak zorundadır. Akışta olmak, akışla barışık olmak budur!
Akışla barışık olmak bizi her insanla barışık kılmayabilir. Akışta olmak bazen toplumun akışına aykırı olmayı da gerektirebilir. Benim istediğim gibi olmazsan yok olursun diyen insanlar akışta değildirler, akışı durdurmaya çalışırlar! Çoğunluğun sergilediği bu bilinçsiz özyıkım halinden bizi koruyan şey, kalbimize duyduğumuz aidiyettir. İnsanın güvenli yuvası kalbidir. Kontrol edebileceği tek şey de kendisidir. Hayat ve insanlar bizi tehdit edebilir, zorlayabilir, incitebilir… Zarar görmek yaşamanın doğasında vardır. Sürekli korunaklı, güvende ve galip olmak diye bir şey yoktur. Haklı veya haksız bir şekilde kayıplar ve incinmeler yaşarız. Bunlar bize akışa farklı bakmamız ve tutum değiştirmemiz gerektiğini hatırlatır. Çatışma ile dolu bir dünyada huzurlu ve güvende hissetmek, akabilmek, yaşayan ve yaşama katkıda bulunan bir insan olmak, dış koşullarla sağlanan değil sadece iç barışla gelen bir haldir.
Dünyaya ve insanlara kendimize duyduğumuz saygı ve sevgi nedeniyle saygılı ve sevgili olduğumuz, özgürlüğü kendimize sadık olmakta bulduğumuz, kendimizle kavga etmeyi bıraktığımız, iç barışı sağladığımız için dış dünya ile çatışmalarımıza makul ve adil yaklaşabildiğimiz bir DOLUNAY olsun.
Bu (boyle duvara bakip donmus kalmis yuz ifadesi tutulmus gibi durmak tekbir noktada☺ha keza direk derinime inen beni benden alan)yorumlar bu gayet net anlatim beni savrulmaktan koruyor diyebilirim okadar heyecanla bekliyorumki mailleri …. cok seviyorum sizi JUNO YORUMCUSU❤ Birsekilde kesişmiş olmak tevaffuk.. bilin istedim .cokca iyi dileklerr
Burçalara özel yorum yok mu bu sefer 🙁
Harika bir yazı!!!