16-17 Mart 2015, SON URANÜS PLUTO KARESİ’ne Doğru…

Anomim
Resim:

16-17 Mart 2015, SON URANÜS PLUTO KARESİ’ne Doğru…

26 Haziran 2012’den bu yana, 6 kez tam açılı olarak yaşadığımız ama belirli gezegenlerin Uranüs ya da Pluto’yu tetiklemesiyle, bir şekilde zaman zaman varlığını hissettiğimiz bu kare, 2015 yılı boyunca yine ara ara gündemimize girecek. Ancak, Uranüs ve Pluto arasındaki bu görünümün tam açılı olarak son gerçekleşmesi – Türkiye için –  17 Mart 2015 günü saat 05:00 civarına denk geliyor.

Bu kez, bu güne dek yaşananların hepsinden daha ”şatafatlı” bir harita var karşımızda;

– Uranüs 2’inci, Pluto ise 11’inci evde.

– Koç Burcu’ndaki Uranüs, Koç’un yöneticisi Mars ile kavuşumda ve retro sürecindeki Jüpiter’e üçgen yapıyor.

– Hem Oğlak’taki Pluto’nun hem de haritanın yükseleni olan Kova’nın klasik yöneticisi olan Satürn, MC ile kavuşumda.

Aslına bakarsanız bu son karenin mesajları, gelmeye başladı bile. Zira Mars – Uranüs kavuşumu ve Jüpiter üçgeni 7-8 Mart’tan itibaren etkin. 12 Mart’ta Jüpiter, Uranüs & Mars kavuşumu ve Yay’daki AY arasında büyük üçgen olacak.

Hepimiz büyük Venüs geçişiyle aynı dönemde başlayan ve yaklaşık 3 yıldır devam eden Uranüs – Pluto karesinin işaret ettiği dönüşümü bir şekilde hissettik.

16 Mart’taki son karenin yansımalarını ise, bugünlerden başlayarak fark edeceğimizi, 20 Mart’taki Yeniay & Güneş Tutulması ve 4 Nisan’daki Dolunay & Ay Tutulmasının da bu momentumu devam ettireceğini söylemek mümkün.

MEALİ;

”İKTİDAR” hem büyülü, hem de zehirli bir sözcüktür…

Hepimiz, iktidar fikrinin yüceltildiği sosyal oluşumların içinde yetiştik. Bu nedenle, bir şekilde hayatın akışını kontrol etmek, olayların tepesinde olup yön vermek – yani iktidar sahibi olmak – isteriz. Gücü elimizde tuttuğumuzu hissettiğimiz dönemleri, ”altın günler” olarak hatırlar  ve iktidardan düştüğümüzü, her istediğimizi elde edemediğimizi fark ettiğimizde ise, kendimizi kötü hissederiz.

Oysa bir süredir yaşadıklarımız bize hayatımızdaki bir çok kayıp deneyiminin altında, ”iktidarı” ya da ”hayatın kontrolünü” elimizde tutmak için benimsediğimiz yöntemlerin yattığını anlatıyor.

Son yıllarda, dünyevi anlamda güç, kontrol, hakimiyet kazanma çabalarımızın boşa çıktığını ortaya koyan bir çok olay yaşadık. Ve güçlü olmaya dair duyduğumuz tutku ile hayatın önümüze koyduğu sonuçlar arasında kaldık.

Bir çok kez kendimize şunu söyledik: ”Aslında davranış modelimin bir işe yaramadığının farkındayım. Ama başka türlü davranmayı da bilmiyorum!”

Şimdi geldiğimiz noktada, bizi ”sonuçsuz olduğunu bile bile tekrar ettiğimiz modellere” sıkı sıkı tutunmaya zorlayan korkuları çözümlemek sürecindeyiz.

Bunun için de, Mart – Nisan ayları boyunca bizi;

– Güçlü olayım derken güçsüz hale düşüren,

– Değerli olayım derken değersiz hissetmemize yol açan,

– Kazanan olmaya çalışırken kayba sürükleyen,

düşünce kalıplarımız ve davranış modellerimiz üzerinde çalışacağız.

Bu olayları yaşarken, ailemizde ve bizi etkileyen ilk sosyal çemberlerde öğrendiğimiz ”değer, kazanç, kayıp, risk, güç, iktidar” kalıplarının bizde oluşturduğu korkuları görmek ve bunları gidermek için benimsediğimiz savunma / saldırı yöntemlerinin zayıf yanlarını bir kez daha deneyimlemek zorunda kalabiliriz.

Meslek seçimlerimiz, para kazanma veya değer üretme şeklimiz, kendimizi sosyal anlamda değerli ve makbul kılma yöntemlerimiz, önemsenmek için kullandığımız tüm araçlar, hayatımızda iktidar sahibi olmaya çalıştığımız – iş, evlilik, seks, çocuklar, sosyal çevre gibi – tüm alanlar ve bu alanlarda kontrolü elimize geçirme ve tutma şeklimiz üzerine kafa yormamız gereken bir dönemdeyiz.

Etrafımızda güçlü ve etkin olarak gördüğümüz, değerli bulduğumuz insanlarla ilişkilerimiz, bu kişileri ya da çevreleri değerlendirirken kullandığımız kriterler, bu kişilere verdiğimiz tepkiler de masaya yatabilir.

Gücü ve güç simgelerini algılar, yargılar ve hayatımızda bir yere koyarken kullandığımız kalıpları, bakış açımızı, değerlendirme şeklimizdeki kör noktaları, yanılsamaları, ön yargıları fark etmemiz mümkündür.

Bu farkındalık elbette yaptırımlara, baskıya, bireysel ve sosyal alanlarda gördüğümüz kabule ya da eleştiriye verdiğimiz tepkilere de başka bir gözle bakmamızı gerektirecektir.

Kazanç ve kayıp anlayışımız, değer yargılarımız, önceliklerimiz, hayatımıza yön verirken bize yön veren unsurlardır.

Bu unsurlardaki değişimler, hayatımızın yönüyle ilgili düştüğümüz çıkmazları, beklentilerimizdeki abartıları ya da hayatımızdaki göz ardı ettiğimiz boşlukları görebilmemizi sağlayacaktır.

Fırsat / risk tanımlarımız, ve böyle durumlara verdiğimiz tepkiler de önceliklerimiz ve ön yargılarımızdaki değişimler doğrultusunda değişebilir.

Önemli olan geçmişimizde kaybetmiş ya da kazanmış olduğumuz durumlar değil, bunlardan çıkarttığımız sonuçlardır.

Eğer yaşadıklarımız, kendimize ve hayata yönelik bakış açımızda ve tutumlarımızda bir dönüşüme yol açmıyorsa, bir işe yaramadığını göre göre aynı kalıpları, sırf geçmişten bu yana sürüklediğimiz kaygı ve yargılar yüzünden sahipleniyorsak, o zaman kazanç gibi gördüklerimizin getireceği yeni kayıplara da hazır olmamız gerekir.

Toplumsal ve evrensel boyutta da, güç ve iktidar kalıplarının, değer üretme biçimlerinin, liderlik modellerinin sarsılacağı bir dönem başlamıştır. Geçtiğimiz 2-3 senelik süreç, değişimin şart olduğuna dair işaretleri tüm insanlığın önüne koymuştur. Bu aşamadan itibaren eski kalıplara ve araçlara tutunan şirketler ve politik yapıların giderek katılaşma yolunu seçerlerse, etraflarına daha fazla zarar verecekleri, buna mukabil  kendi çöküşlerini de hızlandıracaklarını görmemiz mümkündür.

Dünya güce bakış açısını değiştirmediği sürece, yıkım hızlanacaktır.

Ne var ki, dünyanın bakış açısındaki değişim, ancak bireylerin kendi hayatlarına bakış açılarını değiştirmeleri ve dünyada görmek istedikleri değişimi, önce kendi hayatlarına, insan ilişkilerine taşımaları ile mümkündür.

Artık alışılmış kalıpları tekrarlayarak kendimizi güvende tutmanın zamanı geçmiştir. Kabahati ötekilere, veya sisteme atmanın, yani kendimizi bir kurban olarak görüp, sorumluluktan kaçmanın zamanı da geçmiştir.

Her insan kendi yolundan, kendi vicdanından, kendi seçimlerinden sorumludur. Ve bu seçimler konusunda gösterdiğimiz samimiyet ve cesaret, hem kendi kaderimizi, hem de dünyanın kaderini belirleyecektir. Zira enerjinin aktığı yön, yolun çizgisini değiştirebilir.

Seçimleri bizim gibi olmayanlar değildir DÜŞMAN… Asıl düşman içimizdeki düşmanlık hissi ve bunun getireceği güç ve iktidar savaşlarının bizi beğenmediklerimize dönüştürmesidir.

Düşüncelerimizde farklı olsak da, davranışlarımızla onlara benzediğimiz zaman, düşman safına geçmiş, kendimize de insanlığa da düşmanlık etmiş oluruz.

Bir başka büyük teslimiyet de, olumsuz gelişmeler karşısında umutsuzluğa kapılmaktır.

”Rağmen Yapmak”tır en yüksek enerjiyi üreten. Her şeye rağmen insanlığına sarılan bir kaç kişinin ürettiği aydınlık, binlercesinin karanlığına denk olabilir. Bu nedenle umuda sarılmak, hem kendimiz, hem de insanlık için en hayırlı olanı yapmaktır.

İnsanın hayat üzerinde bir iktidar kurmaya ihtiyacı yoktur. Zira başka nefsler üzerinde hükmümüz yoktur. İktidar sadece  ve sadece kendi nefsimiz üzerinde kurulur.

Üstelik bu bizi sandığımız gibi güçsüz ve anlamsız kılmaz!

Varlığımızın sorgulanması gerekmeyen bir önemi ve değeri olduğuna, ve yapacağımız her aydınlık seçimin karanlığın içinde bir mum yaktığına dair imanınızı tazeleyin. Bu iman, çocuklarda bulunan türden katıksız bir ”öze-güvenin” yeniden keşfidir.

YOLA ve Yol’un Mimarı’na güvenin! Bu güven bizi iktidar oyunlarından, ve bunun acı verici sonuçlarından koruyacak, irademizi her daim vicdanımız doğrultusunda kullanmamıza ve çevremizde ne yaşanırsa yaşansın içimizde huzur bulmamıza yardımcı olacaktır.

This Bitter Earth – Dinah Washington

” Nedir bu acı dünyanın meyvesi?

Paylaşmayı bilmiyorsan sevginin ne hayrı vardır?

Eğer gülün ışıltısını örten bir tozdan başka bir şey değilse,

Hayatımın ne anlamı vardır?”

0 Yorum

  1. Ayşe

    gülümseyerek inadına demek ki!

  2. chloe

    sevgili junoo..bu garip sanki suretim burdaymış hissi bundanmış demek kii..herkese bol değişim ve dönüşümler,teşekkürler.

  3. Hustun

    Sizi okumadan iyi hissedemiyorum artık. Çok teşekkürler…

  4. H.Beyza

    Şöyle bir bakış açısı olur mu Juno?
    http://www.komikim.com/karikatur/karikaturler/selcuk_erdem/zaman_makinesi.jpg

  5. OooOooooooo….. otur üzerinde 1 saat düşün cümlesi 🙂

    Önemli olan geçmişimizde kaybetmiş ya da kazanmış olduğumuz durumlar değil, bunlardan çıkarttığımız sonuçlardır. Eğer yaşadıklarımız, kendimize ve hayata yönelik bakış açımızda ve tutumlarımızda bir dönüşüme yol açmıyorsa, bir işe yaramadığını göre göre aynı kalıpları, sırf geçmişten bu yana sürüklediğimiz kaygı ve yargılar yüzünden sahipleniyorsak, o zaman kazanç gibi gördüklerimizin getireceği yeni kayıplara da hazır olmamız gerekir.

  6. Yase

    Ne güzel bir yazı… “Ben yanmazsam, sen yanmazsan, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?”yı akla getirdi..

  7. fatıma

    bu anlamlı yazı için teşekkürler junommm
    gazamız mübarek yolumuz aydınlık ola 🙂
    ve her ne olursa olsun inşallah hepimiz için maddi manevi güzelliklere hayırlara vesile ola… İNŞALLAAAHHH 🙂

  8. paresi

    sevgili juno saturn yayda gerilmeye basladi. bu surecte yaylari egitim is ve ozel hayatta buyuk zorluklar mi bekliyor?

    1. JUNO

      :)))))) korkutarak ilgi çekmek astrologlar arasında popüler olunca zaten korkmaya meraklı insan evladına bir haller oldu… Satürn dediğimiz şey yılın yarısını geri giderek geçirir Allasen yapmayın

      1. Pi Zadeh

        <3 Bu Juno çok şirin

        1. JUNO

          :))))

  9. visenya

    juno muhteşem bi ifade dilin var .. senin burcun ne çok merak ettim 🙂 bide bu güneş tutulması akreplere ayrılıkmı getiriyor :ı

Bir Cevap Yazın

Arşiv

Kategoriler

Juno - Kendi Halinde Bir Yıldız Gözlemcisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et