Site icon Juno – Kendi Halinde Bir Yıldız Gözlemcisi

Uranüsyen Farkındalıklar Zamanı :)))

Aklın temsilcisi Merkür ve Arzu’nun temsilcisi Venüs, Zodyak’ın en akıllara-ziyan burcu Kova’daki yolculuklarını 7-8 Ocak’tan beri oldukça yakın mesafede sürdürüyorlar ve yaklaşık 20 Ocak’a kadar da ”kavuşum” kabul edilebilecek bir açıda kalacaklar.

12 – 16 Ocak arasındaki birkaç günlük süreçte ise, bu Venüs – Merkür kavuşumu, Juno, Kuzey Ay Düğümü ve Uranüs – Güney Ay Düğümü kavuşumu arasında Mistik Dörtgen dediğimiz, sevimli ve dengeli bir görünüm olacak… Juno ve Kuzey Ay Düğümünden çıkan 150’lik açılar ise, Chiron ile YOD oluşturacak!

Aynı minvalde, Fatih’in Fedaisi Mars, bir süreliğine Tibet rahiplerini ziyarete gidecek; Kayıtsız görünüp derinden çalışan Balık Burcu’na girecek… Ve önümüzdeki yaklaşık 1 hafta için Neptün ile kavuşumda ve Satürn ile kare görünümde olacak!

Peki… buradan bize çıkan mesaj ne 🙂

Bir kere bu dönem YAPMA zamanı değil… ÇÜNKİ ZATEN YAPAMIYORUZ 🙂

Zaman, bir durup düşünme ve bu güne kadar onun/şunun/bunun hep ……… gitmiş olmasının altında yatan GERÇEK NEDENİ fark etme zamanı.

Artık kendimize söyleyemediğimizi söylemek, görmek istemediğimizi görmek, düşünüp de bulamadığımız bulmak, hep yapmak isteyip de yapamadıklarımızın yapılamama nedenini dışarıdan gelen engellerde değil, içeride tuttuğumuz engellerde olduğunu fark etmek lazım 😉

Bunun için de kapıları alıştığımız yerden zorlamak, içimizde hissettiğimiz sorgu dolu gerginliği etrafa saldırarak gidermeye çalışmak değil,  Bİ DURMAK gerekiyor…

Zira, görmek ve anlamak ”zorlayarak değil, serbest bırakarak” olur.

Hayat bize sürekli uyaranlar gönderir. Ve biz bu uyaranlar ile söyleşmek, anlaşmak, onlarda gizli olan mesaja kalbimizi açmak yerine, bir şeylerin niye istediğimiz gibi gitmediğine kızmak, yine aynı meselelerin önümüze gelmesine gıcık olmak, artık tahammülümüzün kalmadığını söyleyerek isyankar ve hırçın bir moda girmek… gibi hallere bürünürüz 🙂

Oysa hayat parmağını HABİRE bir şeylerin üstüne bastırarak, bize önümüzdekileri ters çevirip altına bakmamız gerektiğini, bir şeylere yüklediğimiz anlam ve önemi bir daha elden geçirmemizin iyi olacağını , içimizde kapalı duran yasaklı kapıların arkasına bakıp da bizi geri çeken ayak bağını bulma zamanımızın gelip geçtiğini, hatırlatmaya çalışır…

Ama biz genelde korkarız 🙂

Ezilmekten korkarız… Üzülmekten korkarız… Yitirmekten korkarız… Bozulmaktan korkarız… Arayıp da bulamamaktan korkarız… Deneyip de yapamamaktan korkarız… Sevmekten korkarız… Sevilmemekten korkarız…

Korkmamızın altında da genelde ailemizden, genlerimizden, ya da çocukluk deneyimlerimizden kalma bazı takıntılar vardır. Bu takıntılar bizi sırtımıza takılı bir çengel gibi ileri gitmekten alıkoyar.

Bir türlü ” Ulam noolucak sülalesini satayım… Düşsem, yorulsam, yarılsam, yanılsam, dağılsam nooolucak! Sonuçta böyle de mutsuz değil miyim?” diyemeyiz…

İşte şimdi, ”neden böyle diyemediğimizi” görme zamanı!

Bunu anlayınca, sıkı sıkıya kapattığımız kapıların arkasına bakmaya, kutuları ters çevirip altını görmeye, bu güne kadar hiç aklımıza bile gelmemiş çözümlerin olabilirliğini düşünmeye, kendimizi hiç seçmediğimiz davranış modellerine yakın hissetmeye başlayacağız…

Ama şimdi bir durun ve  sadece sırtınıza takılı duran çengeli bulun!

Onu orada tutmanın bir anlamı olmadığını kabul edene kadar, bir şey yapmaya, yeni planlara girişmeye, kendinize bir şeyler ispatlamaya filan kalmayın… Dedim ya, Fatih’in Fedaisi silahlarını tapınağın kapısında bırakıp, tefekküre girdi :)))

Korkmayın; ANLADIKTAN SONRA YAPMAK NEFES ALMAK GİBİDİR 😉

Van Morrison – These Are The Days…

Exit mobile version