Site icon Juno – Kendi Halinde Bir Yıldız Gözlemcisi

Satürn-Ay Kavuşumu, Chiron ve Güneş Arasında SU ÜÇGENİ … Acebağ Bi Drama Queen mi Olsaaam, Yoksam Bi Şifa Perisi mi?

Bugün 7 / 7 / 2014 günü idi… 2014 sayısını oluşturan rakamların iç toplamı da 7 olduğu için, bu güne 3 adet 7’nin bir araya geldiği özel bir geçiş kapısı diyenler de oldu.

Rafet Gökhan Ayyüce’nin, Anadolu Numerolojisi Rehberi’ne göre 7 ”Maneviyat ve Güven”kavramlarıyla ilgili bir sayıdır. Ayyüce, Dan Millmann’ın kitabından da alıntı yaptığı bir bölümde, 7 enerjisinin yükselmesi halinde, ”En Derin Duygularımıza Erişmenin ve Manevi Duyarlılık Geliştirmenin” daha kolay olduğundan söz eder. 7 enerjisinin etkisinde olan ya da 7’inci çakrası tetiklenmiş kişilerin ”Duygusal Riskler Almaya” açık olduğunun ve bu enerjinin karanlık yönüne meylettiğimizde, ”Kendini İhanete Uğramış Hissetmek, Evhamlı Olmak, Paranoyaya Kapılmak” gibi nitelikler de sergileyebileceğimizin altını çizer…

Benim aklım numerolojiye anca ucundan acık erer 🙂 Ama astroloji ve numerolojinin paralel disiplinler olduğuna kaniyim. Bu nedenle böyle bir günün semavi niteliklerine baktığımda ne gördüğümü paylaşmak isterim;

Bugün gökyüzünde Güneş – Chiron – Satürn üçgeni var. Akşam saatlerinden itibaren Akrep’teki AY hem Lilith’den kare alıyor, hem de Satürnle de kavuşarak bu üçgeni iyice hassas hale getiriyor. Ve yarın bu büyük su üçgeni tam açılı hale geliyor.

MEALİ;

Lilith bu aralar Uranüs destekli olduğu için, nereden çıktığı belli olmayan celallenme halleri, bir yanıp bir sönen ”hiheyyt ulam ben kendimi ezdirmemm ve göz ardı ettirttirtmemmm” ataklarına kapılmamız ya da böyle ataklar geçiren kişiler ile imtihan olmamız pek bi imkan dahilinde 🙂

Zaten ”derin hisler” verdiği bilinen Akrep’teki AY, bir de Lilith’den fitili aldı mı ortalık elbette pek şenlikli bir hal alıyor!

Retro haldeki Chiron ve Satürn arasındaki 120’lik açıya, Yengeç’teki hassas ve alıngan Güneş’in katılımıyla oluşan Büyük Su Üçgeni, böyle şenlikli ve patırtılı ortama denk gelinceeee, konumuz elbette ”Sinemizde Sızlayan Eski Yareler” oluveriyooor :)))))

Ehhh sızlatacak bir vesile lazım ki, biz bir daha durup ”hangi yarin ciğerde yare” olduğunu ve o yareyi tekrar tekrar açtıracak durumlar ve insanlarla karşılaştığmızda nasıl davrandığımızı bir daha düşünelim…

Bu aralar karşımıza çıkan insanlar, yaptığımız konuşmalar, maruz kaldığımız muameleler, bizi hem kendi incinme korkumuzla hem de başka insanların incinme hislerini yansıtmak ya da örtmek için takındıkları yüzler ile yüzleştirebilir.

Bazen yaşadığımız bir durum öyle anıları tetikler ki, biz karşımızdaki kişinin çehresinde – bu güne dek bizi, hafife almak, aptal yerine koymak, oyalamak, kandırmak, ihmal etmek ya da ağır bir biçimde itham etmek suretiyle yaralamış olan – herkesi görür gibi oluruz…

O zaman o kişiye verdiğimiz tepki, bizi incitenlerin alayına vermek istediğimiz tepki kadar yüksek olabilir. Zira bu durumun bize yaşattığı duygu, geçmişteki bütün incinmişliklerin ortaya karışık bir tekrarı tadındadır 😉

Elbette üstümüze böyle bir ayna tutulması kadar, bizim ayna tutan rolünü üstlenmemiz de mümkündür!

Karşımızdaki kişi bize ”hiç de yaptığımız hareketin misli olmayan” şekilde tepki gösterip, şaşırmamıza hatta kırılmamıza neden olabilir… Ne yapsak ona ”sandığı gibi olmadığımızı” anlatamayabiliriz. Ya da ne sandığını anlamaktan dahi aciz kalmamız mümkündür!

Burada asıl fark edilmesi gereken MESAJ ŞUDUR;

İnsanların bir duruma yönelik algıları ve bir olay karşısındaki tepkileri, çoğu kez KİŞİSEL TARİHLERİ ile ilgilidir… ÖTEKİ’nin rolü, çoğu kez hatırlatmaktan ibarettir.

Bizim HASSASİYET adını verdiğimiz bir çok durum, derindeki bir yarenin dışavurumudur…

”Tepkisizlik, duyarsızlık, ilgisizlik, kaçış, sorumsuzluk” gibi davranışlar ise, böyle hassasiyetleri beceriksizce örtmek için kullanılan kılıflar olabilir…

Elbette böyle deriin hassasiyetler ve böyle uyduruk örtüler, yeni acılara yol açmaktan başka bir işe yaramazlar!

İnsan abuk sabuk şeylere bozulmaktan, maksadı aşan tepkiler vermekten, yanlış anlamaktan, gereksiz hasar görmek ve vermekten ancak GERÇEK BİR HASSASİYET geliştirerek uzak kalabilir.

GERÇEK HASSASİYET; olayların merkezine kendini değil, diğerlerini koyarak düşünmektir… Ve bu ASLA ve ASLA ”önce başkalarını düşünmek” gibi bir fedakarlık klişesine saplanmak, kendini başka egoların ayaklarının altına paspas etmek değildir :)))

Gerçek Hassasiyet;

– Yapılan davranışlar ve verilen tepkileri üstümüze alınıp misliyle cevap vermeden önce, ”bunun altında bizimle hiç ilgili olmayan bir tarihin yatıyor olabileceğini” dikkate almak,

– Peşin hükme varmamak ve gördüğümüz her davranışa ”tıpkı şunun gibi” türü bir yafta yapıştırmamak,

– Birini farketmeden kızdırmış ya da incitmiş olduğumuzu düşünüyorsak savunmaya geçmek yerine onun durumu nasıl algıladığını sormak,

– Veee en önemlisi; bizi inciten şeylere tepki vermek yerine, incinen yerlerimize odaklanmak ile gelişir.

Drama Queenler, alınır, içlenir, kaygılanır, hikaye yazar, suçlar, kahrolur, abartır, olay çıkartır, hesap sorar… durumdan kendilerince vazife çıkartıp ortaya atılır… kurban olur… komik olur… rezil olur… hasta olur… ve elbette sonsuza dek içten içe küskün yaşarlar…

Şifacılar ise, başkalarının sözlerinin ve davranışlarının altında yatanlar hakkında vehimler ya da yargılar geliştirmek yerine, onları anlamaya odaklanırlar. Böylece incinmeyi ve incitmeyi aza indirger, enerjilerini tepki vermeye değil içgörü geliştirmeye yöneltirler… Şayet ”mümkünse” yanlış anlamaları gidermeye, ”zorlama ya da abartıdan uzak yollarla” karşılarındakine de huzur vermeye çalışırlar.

Numeroloji ile başladık, öyle bitirelim;

Yarın 8.7.2014… Yani sayılar toplamı 22 olan bir gün. 22 aslında 4 etmez mi yani, zemin oluşturmak veya var olan zemini korumakla ilgili değil mi diyebilirsiniz… Ama 22 ”Master Number” kabul edilen ve ”Paradigma Değişiklikleri”ne işaret eden bir sayı.

Demek ki üzerinde durduğumuz Yeşilçam Draması tadında zeminleri korumak ve bunu ağdalandıran ”Kuzum Sizin Kalbinizin Yerinde Taş mı Var?” ya da ”Bu Ne Cüret!” türü vurucu replikler bulmak bize sonuç getirmeyecek… Bugünün bizde oluşturduğu ”hassasiyeti” iyi değerlendirmek istiyorsak artistlik yapmaya değil, ”zemini nasıl algıladığımızı ve nasıl kullandığımızı” fark etmeye odaklanmalıyız.

Zira algı ve tepkilerimizin zemini hep geçmişten gelen önyargılar olursa, biz aslında HİÇ BİRŞEYE YENİDEN BAŞLAYAMAYIZ..

Baktığımız yerde, takıldığımız hikayeleri görürüz ve hayatımız hep o hikayenin bir tekrarından ibaret kalır. 😉

Ancak paradigmalarımızı değiştirmeye cesaret edersek, geçmişin depremlerinden kalan yıkıntıları temizleyip sağlam bir zemine oturtabiliriz hayatı… Ancak o zaman şifa bulur ve etrafımızı da şifalandırırız.

Ayten Alpman, Drama Queen yanımız için söylesin; İstersen Hiç Başlamasın 😉

Exit mobile version