Güneş Satürn Karşıtlığı … Var Olmanın Temel Paradoksu Hakkında!

William-Adolphe Bouguereau, Head of a Young Girl (detail)
Resim:

Güneş Satürn Karşıtlığı … Var Olmanın Temel Paradoksu Hakkında!

Güneş, ne istediğini bilen ve bildiğinden kolay kolay vazgeçmeyen Boğa’daki yolculuğunu sürdürüyor… Ama bir-iki gündür Akrep’te retro konumdaki Satürn’ün zıtlaşma alanına girdi ve 14 Mayıs’taki Dolunay’a kadar da öyle kalacak.

Bu minvalde; Aslan’daki kibirli ama güvensiz ve dolduruşa gelmeye müsait Lilith, Koç’taki arzulu Venüs’ten üçgen ve Retro Mars’tan 60’lık açı alıyor… Juno’ya ise kare yapıyor. Merkür – Neptün karesi de, algılarımızda aşırı uçlara savrulma, takıntılı veya aymaz olma eğilimimizin altını çiziyor.

Bir yandan da Jüpiter ve Chiron arasındaki üçgen açının orbu daralmaya başladı ve Dolunay’ın ertesinde Satürn-Chiron-Jüpiter arasında hemen hemen tam açılı bir Büyük Su Üçgeni oluşacak.

Basitçe ifade etmek gerekirse;

Bu aralar ne istediğimizi bildiğimizi iddia etsek de, bunun yapılabilir ya da uygun olup olmadığından o kadar da emin değiliz.

Ne Kadar Uğraşsa da İleri Gidememek… Önümüzde Gitmeye Değer Bir Yol Görmemek… Bilinmezlik İçeren Bir ”İleri”ye Yürümekten Korkmak… gibi kaygılarımız tavan yapmış durumda!

İnsan bazen böyle ”büklüm büklüm” durumlarda kalır…

NEDEN DERSENİZ?

İYİ… GÜVENLİ… MUTLU… GÜÇLÜ… YETERLİ… gibi sözcüklerin, ”genel geçer varsayımlara dayalı” bir takım tarifleri ve karşı konulmaz bir cazibeleri vardır.

Herkes ”İYİ ve GÜVENDE HİSSETMEK” adına bazı seçimler yapar… Ama bazen bu seçim insana kendini ”KÖTÜ ve GÜVENSİZ” hissettiren bir tuzağa dönüşür. Yine de o şairane ”iyilik & güvenlik” mitinden uzak düşmek istemez ve bize tam tersini yaşatan bir duruma ”ya düzelirse” umuduyla tutunur, bir türlü sırt dönüp ileri yürüyemeyiz!

Ya da bazen görünürde ”iyi” hissettirecekmiş gibi duran, ama bir yanıyla içimize sinmeyen bir fırsat çıkar karşımıza… Gönlümüzü dinleyip ”CIK” diyemez… ya da desek bile bir ömür kendi kendimize ”ACABA” diye işkence edeceğimizi, hatta konuyu bilen yakınlarımızın ”manidar” laflarına maruz kalacağımızı biliriz…

Kendimizi ”MUTLU, GÜÇLÜ ve YETERLİ HİSSETTİREN” bazı konumlara geliriz… Ama zaman içinde farklı ihtimaller ve öncelikler ortaya çıkabilir ve biz ”DAHA Bİ……” olacağını düşündüğümüz yöne doğru akmak isteriz. Yine de ”her seçişin bir vazgeçiş olması” bizi düşündürür.

Ya da bazen ”sahiplendiğimiz” bir konum bize, biz de ona uygun olmaktan çıkarız, ve istemeyerek de olsa üzerimizde ”kutsal şemsiyemiz” olmadan yola devam etmek durumunda kalabiliriz…

İnsanın anı sepeti, böyle durumlarla ve onların yaşattığı ”PİŞMANLIKLARLA” doludur!

Yukarıda bahsi geçen sözcükler ne kadar ”büyülü” ise, KAYIP… YENİLGİ… YETERSİZLİK… BELİRSİZLİK… GERİDE KALMAK… AŞAĞI DÜŞMEK… YİTİRMEK… gibi sözcükler de bir o kadar LANETLİ’dir.

Ne zaman kendimizi böyle ”lanetli” bir halde bulsak, bütün geçmiş korkularımızın ve pişmanlıklarımızın anıları, lodos vakti kıyıya vuran yosunlar ve dokununca tenimizi kavlayan denizanaları gibi, kalbimize hücum ederler.

Artık ”kutsanmış” bir halde olmadığımızı ya da ”olamama ihtimalimizi” düşündükçe, kaygı bozukluğu ve panik-atak  emareleri göstermeye başlarız… Eldeki veriler üzerinde doğru düzgün düşünme, analiz yapma, öncelik belirleme, abartısız adımlar atma yeteneğimiz adeta felce uğrar… Normalde başkalarına YAPMA diyeceğimiz ne varsa yapar, bizi uyaranlara da ”drama queen” tiradları atarız.

Bizim bir türlü anlamadığımız, görüp görüp inanamadığımız ve içimize sindiremediğimiz GERÇEK; ”Zaman ve mekana bağlı bir VARLIK sahibi olmanın,  zamana ve mekana bağlı değişimler ve yokluk deneyimleri ile iç içe olduğudur. Zira VARLIĞIN devamı için, ”’ANDA” yokluk olarak algılanan geçişler ve değişimler, kaçınılmazdır.

Bu ”VAR OLMANIN TEMEL PARADOKSU”dur.

Mutlu… Güçlü… Güvende… Yeterli… Değerli… Seçkin… Saygın… yani ”SOSYAL OLARAK KUTSANMIŞ” insan, hiç bir zaman ”LANETLİ” durumlara düşmeyen, hep bütün arzularına erişen, başkaları tarafından da makbul bulunan konumları daima elde eden ve asla kaybetmeyen, bir şeyleri kendi arzusu ile değiştirse de daima zafere ulaşan, reddedilemeyen, kandırılamayan, hata yapmayan, eleştirilemeyen, engellenemeyen, gafil avlanamayan, faka basmayan, oda yanmayan, suya batmayan…. filan bişidir:))))

BÖYLE BİRİ YOKTUR, OLMAMIŞTIR, OLMAYACAKTIR!

”Mutlak Mükemmellik Miti” – belirli bir zaman ve mekan dahilinde geçerli görünen – varsayımlar üzerinden oluşturduğumuz ”kalıp”ları tekrarlayarak, sürekli bir doyum elde etmeyi ummaktır. Ve bu hayatın dinamiğine aykırıdır.

Mutlak olan her şey; bir tık daha gelişme ihtimalini, gördüğümüzü bildiğimizi tekrar etmekten öteye giden bir öğrenme ve keşif çabasını, farklı rollerde deneyim kazanma fırsatını, farklı olana saygı duyma bilincini, uyum sağlama yeteneğini, işbirliği ve uzlaşma zorunluluğunu, ortadan kaldırır.

Yani sürekliliğini dinamizmden alan hayatı, statik ya da basitçe ölü bir hale getirir…

Ama en önemlisi, bizi TÜM LANETLİ GÖRÜNEN İHTİMALLERE RAĞMEN ”KENDİMİZE YAKIŞANI YAPMA” deneyiminden mahrum bırakır.

İnsan çoğu kez ”mükemmel hayat” mitini, ya da başının üzerinde tutmaya çalıştığı ”kutsal şemsiyeyi” korumak adına, kendisini azaltan, gerileten, hiçleştiren durumlara takılı kalır!

Arzularına ulaşamayan biri durumuna düşmemek için, arzu edilmeyecek şeyleri yapan biri olur…

Zaaflarına engel olamadığı için, zaaflarından yararlanmaya çalışanlara gönüllü kurban olur.

Kendince ”mükemmel” olan bir konumun haricinde önüne gelen hiç bir nimet ile onmayı, doymayı, şükür ve huzur halini bulmayı, bilemez… Eksiklenip, kaygılanıp, dırdırlanıp durur :)))

”Niye böyle yapıyon?” diye sorulunca da… ”Ben böyleyim. Değişemem!” der.

Bu mantıkla baktığımızda; biz değişmek zorunda kalmayalım diye hem dünya durmalı, hem de herkes bizi doğrulayacak, memnun edecek, yolumuzu açacak şekilde değişmeli… Yani gerçek bizim hayallerimizin sınırları ile sınırlı olmalı, ve Rönesans öncesi anlayışa uygun olarak güneş ve tüm gezegenler bizim küçük dünyamızın etrafında dönmelidir 😉

Oysa GÜÇLÜ olmak, herkesi, her şeyi ve hatta dünyanın akışını belirleyebilecek kadar, inatçı, yaptırımcı, ısrarcı, olana bitene kör, kendi arzuları ve acıları dışında her şeye sağır olmak… yani ÇARESİZ ve HIRÇIN BİR SARAYLI olmak değildir.

Zamana ve mekana bağlı olan hiç bir VARLIK için, böylesi bir EKBERİYET ve KUDRET mümkün değildir.

Bizler, ne hafızamızda müstesna bir yer işgal eden ”Altın Günlere” geri dönebilir, ne bakan her göze ”Mükemmel” görünebilir, ne ”Herkesi Her Daim Memnun” tutabilir, ne ”Tam İstediğimiz” şeyleri ”İstediğimiz Zamanda ve Koşullarda” oldurtabilir, ne de ”Hep Güvende ve Kontrol Sahibi” hissedebiliriz. Zira gün bu gündür ve EL’AN olması gerekenler, bizden çok daha büyük bir sistemin hayrı ve bekası içindir.

En zeki ve yetenekli insanlar bile, hayatlarına ”zaman ve mekanda var olma”nın paradoksunu es geçerek bakarlar… Ve böyle büklüm büklüm hallerde tıkanıp kalırlar.

Ama ”Zaman ve Mekanla Kaim” olan bu alemde, ne yapacağımızı bilemediğimiz, ya da ne yapsak olmuyormuş gibi hissettiğimiz durumlarda kaldığımız zamanlar dahil, HEP işe yarayan, yani ”Zamansız ve Mekansız” bir seçeneğimiz vardır.

O da; Zamana ve Mekana tabi olmayan Ruh’tan aldığımız emanete sahip çıkacak şekilde davranmak ve bunun bizim eksik tahayyülümüze göre getireceğini sandığımız sonuçlarından korkmamaktır!

İnsanın değişmez nimeti, tek gücü ve sonsuz umudu RUH’tan olmak, ve O’nunla olduğunu unutmadığı sürece korunduğunu da unutmamaktır.

Yegane kurtuluşuna ve nihai şifaya da – Süleymanla evlenerek, Zeynep’i elde ederek, Başbakan olarak, 500 Milyar kazanarak, yedi cihana korku salarak, hep genç ve güzel kalarak değil – RUH’tan olma bilinciyle davranarak varacaktır.

RUH’tan OLMAK;

Zorlandığımız durumlarda da adaleti, dirayeti, insafı ve dürüstlüğü terk etmemek,

Kaybetme korkusu, memnun etme çabası veya borçlandırma arzusu ile değil, bilinçli bir tercihle ve hakkaniyet ölçüsü dahilinde vermek,

Hakkımız ve ihtiyacımız olmayanı almamak,

Seçimlerimizin sorumluluğunu kimseye yıkmamak,

Hayattan ne koparttığımıza değil ne kattığımıza  önem vermek,

Bize yapılmasını istemediğimiz şeyi kimseye layık görmemek,

Hata yapsak da dürüstçe itiraf ve tamir yoluna gitmek,

Önceliklerimizi ve yönümüzü belirlerken, arzularımız kadar deneyimlerimizi ve uyarıcı göstergeleri de dikkate almak,

Şükür, çaba ve umudu terk etmemek,

”MERKEZ”e güvenmekten asla vazgeçmemek ve ille de bir şeye teslim olacaksak – hırsa, güce, arzuya, vaatlere, korkuya, kendine acıma ve kayboluş duygusuna değil – O’nun iradesine teslim olmaktır.

Ancak RUH’la birlik halinde olduğunu unutmayanlar, zaman ve mekan aleminde var olmanın yakıcı acılarından korunacak ve huzur bulacaklardır.

BİR COHEN AYİNİ ile bitsin bu yazı… SO LONG MARIANNE… Bize kendimizi unutturan şeylere veda edebilmek hakkında güzel bir şarkıdır

0 Yorum

  1. akıllı-deli

    ”MERKEZ”e güvenmekten asla vazgeçmemek ve ille de bir şeye teslim olacaksak – hırsa, güce, arzuya, vaatlere, korkuya, kendine acıma ve kayboluş duygusuna değil – O’nun iradesine teslim olmaktır.
    kilit cümle buydu :))
    düşüncelerini seviyorum ve bi sonraki yazıyı iple çekiyorum.

    1. Evet kilit daima budur 🙂
      Sevgilerimle

  2. Hülya PALAZ

    Başka bir anlatımınız var sizin …Okurken yüreğimde nerde olduğunu bilmediğim bir yere ve akla dayanıyor anlatımlarınız.Bir cümleyi okuyup sindirmek için saatler vereyim düşüneyim istiyorum.Sanki yaradanla bizim aramızda olan bağı başka türlü yorumluyorsunuz.Sizi çok sevdim ben ve kendimden bir tane daha buldum gibi hissettim.

    1. Çok teşekkür ederim duygunuzu paylaştığınız için 🙂
      Sevgilerimle

  3. gül

    Dünkü üzüntüm, hep mi kötüler kazanır diye umutsuzluğum,korkum üzerine bana yazmışsınız sanki.(güneş oğlak,yükselen balık ,Asc 12.evde satürn,1. evde chiron)Hep zor mu olacak,hep fazlasıyla verip sırtımdan mı bıçaklanacağım.Tek inancım merkez.Siz yalnız kalbime biraz su serpiyorsunuz. teşekkürler.

  4. venus

    “Yine de ”her seçişin bir vazgeçiş olması” bizi düşündürür.”

    Tümüyle ben. Ruhumun akıp gittiği bir yer var, ait hissettiğim bambaşka bir yer. Tek bildiğim hicbirşeyin net olmadığı. Kafesteki kuşlar yazınızı okumuştum. İlginçtir ki koç yeniayında gerçek bir kuş evimize misafir oldu. Bana ne anlatmak istiyor diye düşünürken, yepyeni ufuklar açmıştınız gözümde. Teşekkürler Juno 🙂

  5. Hülya

    Her zamanki gibi mükemmel bir anlatım,hayranım size ,ellerinize sağlık ,Saygılar ,Sevgiler 🙂

  6. Hülya

    inanırmısınız yazınızı okuyunca,yazınıza göre hareket ettim ve sevgilimle barıştım,sayenizde oldu ,çok teşekkür ederim,Sizi Seviyorum :))

    1. :))))) Hayırlı olsun

  7. Hülya

    çok teşekkür ederim :)))

  8. zeynoo

    bazen kendimizi mış gibilerle nasılda kandırıyoruz … birçok konuda değişmeyi isteyip hatta ağzımla kabul edip te iş icraata gelince anlıyorum ki gönlüme kabul ettirememişim… ne kadar çok korkularım var. anladım ki en fazla da değişimden korkuyorum. yol ayırımları uçurum gibi görünüyor bazen. güvenli limanlardan çıkmaya kendim olma cesaretimi kaybettim sanki. ne kadar karamsar bir yorum oldu. korkularımı aynaladınız, teşekkür ederim. sakladığım çekmecelerden birbir çıkıp ayna gibi karşımdalar şimdi ….
    sizi bulduğum için çok şanslıyım tekrar teşekkür ederim. iyi ki varsınız 🙂

  9. Gözde

    Cabani, umudunu ve sükranini paylastigin icin sonsuz tesekkürler. Yanyana olmak güzel.

  10. Mery

    Anneler günün kutlu olsun Junoss

    1. Teşekkür ederimm :))

  11. mukitika

    “..gün bu gündür ve EL’AN olması gerekenler, bizden çok daha büyük bir sistemin hayrı ve bekası içindir..”
    teşekkrüler junimmm..
    neredeyse 1 yıla yaklaşıyor seninle kalbi dostluğumuz junim..
    yıl dönümümüz bu vesileyle kutlu olsun 🙂
    sevgilerimle..

  12. Merhaba, Yıldız haritası danışmanlığı için görüşmek istemiş, mail göndermiştim size. Ancak yanıt alamadım. Sanırım ulaşmadı mailim. Size nasıl ulaşabilirim?

    Sevgilerimle…

    1. Ben burada gördüğüm adrese junoastroloji@gmail.com dan cevap yazıyorum şimdi.
      Sevgilerimle

  13. artık sana bakmadan günümüz geçmiyor junocum ben 2 yıla yakındır takip ediyorum yorumlarınız ve yazılarınız çok anlamlı teşekkür ediyorum.

    1. Eksik olmayın 🙂
      Ben teşekkür ederim.
      Sevgilerimle

  14. Aslı

    Daha sık yaz hep yaz olmaz mı:)) canıma okumandan, kulağımı şefkatli ama sert çekmenden büyük zevk alıyorum… Gene de iki umut yerleştiriver şu yazılara gözünü seveyim.. Hani sonunda ayrık vadide çayımız bizi bekliyor olacak filan…:)

    1. Efenim Ayrık-Vadide gönül kafesi açacam…
      Elfistandan çay getirtiyorum… pancakeleri ben elcaazımlan yapacam

JUNO için bir cevap yazınCevabı iptal et

Arşiv

Kategoriler

Juno - Kendi Halinde Bir Yıldız Gözlemcisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et