Site icon Juno – Kendi Halinde Bir Yıldız Gözlemcisi

Ay, Jüpiter ve Chiron Arasında SU Üçgeni … Affetmek ve Affedilmek Hakkında Bir Gün

AY bugün çok da ”hayırlı” kabul edilmediği bir yerde; duyguları olduğundan daha yoğun, daha karanlık, daha yıkıcı hale getirmeye yatkın olan Akrep Burcu’nda… Ancak Yengeç’teki Jüpiter ve Balık’taki Chiron ile de şifasıyla bilinen bir SU Üçgeni kuruyor!

Güneş ise Balık’ı terk etmek üzere… Yani bir çember daha tamamlandı ömrümüzde. Yarın Güneş Koç’a geçiyor ve BAHAR BAŞLIYOR 🙂

Biz bahara girerken oluşan Su Üçgeni’nin şifasını hayatımıza nasıl çekebiliriz diye soranlara gelsin bu yazı;

ŞİFA’ya gerek varsa, demek ki ortada bir ACI vardır!

Fiziksel ya da duygusal anlamda ”acı” hissinden muaf olan hiç bir canlı yoktur.

Temelde iki nedenle ACI hissederiz;

Ve acının en iyi ilacı AFFETMEK’tir.

Ama bu bize çok zor gelir. Zira affedilmeyen acıların her biri ”kendisinden daha büyük” bir şeylere dönüşmüşlerdir…

BU NE DEMEK?

Bir saldırıya, bir iftiraya, bir saygısızlığa, bir özensizliğe, bir ihmale, bir haksızlığa ya da bir kadersel bir zorluğa maruz kalmak ve bu yüzden bir şeyler kaybetmek acı verir. Ama hayat kayıpları bir şekilde telafi edecektir… Elimizden gelen bir şey varsa yapar, yoksa zamana bırakır ve kendimize dersler çıkartmaya odaklanabiliriz. Nihayetinde yaşadığımız acı verici olay, etrafımızdakilerin karakter zaafiyetlerini, ya da içinde yaşadığımız ortamın açıklarını ortaya koymuş, kime veya  hangi sisteme nereye kadar ve hangi konuda güvenebileceğimizi daha iyi anlamamızı sağlamıştır. Problem dıştadır. Ve bu acı olayı yaşamak, insanlardan ya da sistemden kaynaklanan problemin ”bizim problemimiz”e dönüşmemesini sağlamak için, nelere dikkat etmemiz gerektiği konusunda uyarıcı olmuştur.

Yani dış koşullar yüzünden yaşanan acılar aslında gelişmeye vesiledir…

Biz kişilerle/kurumlarla/durumlarla ”canımızı acıtabilecek niteliklerini dikkate alarak” ilişki kurarsak, beklentilerimizi, mesafemizi, tutumumuzu bu bilgiye göre şekillendirirsek, ACI’yı geride bırakmak ve durumu ya da insanları affetmek mümkündür.

Ama biz ne affedebilir, ne acıyı geride bırakabiliriz… Üstelik çoğu kez durumdan öğreti çıkartmayı ve beklenti, mesafe, tutum ayarı yapmayı da beceremeyiz!

Zira yaşadığımız olay bize incitilebilir, ihmal edilebilir, terk edilebilir, kandırılabilir durumda olduğumuzu göstermiştir.  Biz bu yaşadığımız olayı aslında zayıf, beceriksiz, etkisiz, saygıyı ve sevgiyi hak etmeyen, önemsiz, istenmeyen, cazibesiz, kaybetmeye mahkum… yani BERBAT biri oluşumuza bağlarız… Aslında diğerlerini aptal, dikkatsiz, yalancı, şerefsiz, korkak, ahlaksız, sakar, şaşkın, vesaire oldukları için affedememek değildir konumuz… Aslında biz ”öyle, şöyle, böyle” biri olduğumuzu düşündüğümüz için kendimizi ve bize bunu hatırlattıkları için de diğerlerini AFFETMEYİZ!

Alla Allaaaa yaw… BİTMEYEN ACILAR ve KİMSEYİ AFFEDEMEMEK halinin altından da öz-değer problemlerimiz çıktı! İşe bak sen :)))

Gelelim bizim sebep olduğumuz acılara; Tıpkı ötekiler gibi bu acılar da BİTMEZ… Niye mi?

Acıya neden olduğumuzu kabul etmek istemeyiz de ondan! Zira ya düşünememişizdir… ya kötü bir niyetimiz yoktur sadece eğlenmek istemişizdir…ya deli gibi seviyoruzdur… ya naapalım işte sıkılmışızdır, sevmiyoruzdur… ya sonuçta biz de insanızdır her dakika mükemmel olamayızdır… ya annemizden babamızdan böyle görmüşüzdür… ya önce can sonra canan ve nihayet bir ara elalem önemlidir… Yani aslında TIPKI AFFEDEMEDİĞİMİZ İNSANLAR GİBİ biz de bir şekilde kusurluyuzdur ama bunun üstüne bir de ”hıyarın önde gideni” olma kusurunu ekleyip, inkara ve hatta kusurumuzu yeni kusurlarla kapatmaya, hatta hattaa… suçlanamaz olabilmek ve bedel ödememek için üste çıkıp ”ne var canım”a yatmaya, kabahati başkalarına atmaya, karşımızdakileri salak durumuna düşürmeye de kalkabiliriz…

Bir kabul, bir özür ve telafi için atılacak bir kaç adımdır bütün yapılacak olan… Ama YAPMAYIZ!

Yapamayız… Zira bu durum da aslında zayıf, beceriksiz, etkisiz, saygıyı ve sevgiyi hak etmeyen, önemsiz, istenmeyen, cazibesiz, kaybetmeye mahkum… yani BERBAT biri olduğumuzu hatırlatır bize!

Çünkü biz hatayı kabul ettiğimiz zaman kendimizi AFFEDEMEYİZ! Ve bu yüzden de affedilmeyi ummayız…

Aaaa… BİTMEYEN ACILAR ve KENDİNİ AFFEDEMEMEK halinin altından da öz-değer problemlerimiz çıktı! Ya bu öz-değer problemini kim icat ettiyse ben onu bulup…. :)))))

PEKİ NEDİR KARDEŞİM… Öz-Değer problemi sahibi olmak da bizim hatamız mıdır?

Büyük ölçüde HAYIR! … Başınıza taş yağacak :))) Juno neredeyse ilk defa bir durumdan ”mağdura bağlayanı” sorumlu tutmadı… HAYRET :)))

Öz-Değer sorununun temelinde sorunlu kodlarla yüklenmiş genetik hafızalarımız ve sosyal yapının bize yüklediği ”mükemmellik” mitleri vardır…

EGO odaklı, yani yüzünü ”vesvese verene” dönmüş insan, kendisini yanılmayan, yıkılmayan, yaşlanmayan, kimseden eksik olmayan, cüret edilip de canı acıtılamayan, ”tanrısal” bir varlık olarak görmek istemektedir… YÜCE İNSAN; her şeyi kendisinin istediği gibi oldurtturabilen, eskaza oldurtturamayınca gazabı müthüşşş olan, adaleti kendi eliyle şeyttirebilen, ne biliyim işte hiperüstü ondüleli bir şeydir :)))

Bu nedenle bencil, düşüncesiz, hoyrat, sinsi, özensiz, hesapçı, kaçak, sorumsuz, tembel davranmaya da hakkı olduğunu düşünür ve yüzüne böyle olduğunu vuran durumları görmezden gelir.

Oysa Yaratan’ın düzeni hiç de böyle değildir… Denir ki, gücü her şeye yeten bir tek O’dur! Onun kendi esmalarının farklı terkiplerinden meydana gelen bizler ise, hataya açık, zayıf, herşeyi bilmekten ve sistemi okumaktan aciz, korunma ve yol gösterilmeye muhtaç varlıklarız! Yani hatalar olacaktır…

Maruz kaldığımız acılar karşısında yapılacak şey; önde sebep olanları ama alttan alta kendimizi suçlu bulmak yerine, zarara telafi bulmak, duruma çözüm bulmak ve kendimizde herkesi affedebilecek gücü bulmak için O’na sığınmaktır!

O BİZE YETER!

Ve bir hata yaptığımızda, yani acıya neden olduğumuzda da, yapmamız gereken tek şey kendimizi acımasızca yargılayıp, umutsuzluğa gömülmek, hayattan elimizi çekmek ya da edepsize bağlayıp yaralı bir vicdanla yaşamaya mahkum etmek değildir! Yapılacak en güzel şey, hatamızın adını dürüstçe koymak, bunu kendimize itiraf etmek, Yaratan’dan af dilemek, uygun olanı görmek ve bunu yerine getirecek gücü bulmak için de O’ndan yardım ve yol göstericilik istemektir…

Yaratan bize, asla kendimize vereceğimiz cezalardan daha büyük bir ceza vermez. O asla bizden affı ve çözümü esirgemez… Af dilemeyi, eksik bildirmeyi, yardım istemeyi unuttuğumuz için BİZ bunlardan mahrum kalırız…

Temiz bir vicdan, şüphesiz iman eden bir kalp ve bencillik ve tembellik etmek yerine hizmet etmek için uğraşan bir bilinç için, ACI geçicidir… AFFETMEK ve AF BULMAK ise her daim açık olan kapılardır.

Bugün Akrep’te olduğu için hepten ”Acıların Çocuğu” haline gelen AY’ın, şifacı Chiron ve cömert ve şefkatli Jüpiter ile yaptığı üçgen, bize uzayıııpp giden, şifa bulmak bilmeyen ACI’larımıza, affedemediğimiz eksiklerimize, hatalarımıza, kurtulamadığımız ve bu nedenle KADERİMİZ HALİNE GELEN zanlarımıza, yeni bir gözle bakmak şansı veriyor bize…

Kullanmak nasip olsun… ŞİFA OLSUN!

Everybody Hurts ”Herkesin Canı Acır” … REM’in parçasıdır. Ama ben size – küçük dünyalarımızın kırgınlıkları içinde kaybolduğumuzu farketmemizi, elimizdeki ”unutulmuş” ŞÜKÜR sebeplerini anmamızı ve yalnız kendi arzularımız için değil, acı çeken birçok insan için de elimizi açarak dua etmemizi sağlasın diye – birçok sanatçının Haiti Depremzedelerine yardım amacıyla bir arada söylediği bir versiyonu çalacağım..

Ve ben de ” Ho’oponopono ” olarak bilinen bir Hawai geleneğinin basit formülüyle kendimce üstüme düşeni yapacağım.

Hayatıma girmiş, dokunmuş, ya da çok uzaklarda var olan olan tüm insanlar… SİZİ SEVİYORUM! Bilerek veya bilmeyerek verdiğim her türlü zarar için, ve benden dolayı ya da bambaşka nedenlerden ötürü yaşadığınız tüm acılar için ÜZGÜNÜM… Kendim ve tüm insanlık adına hepinizden özür dilerim. LÜTFEN AFFEDİN… TEŞEKKÜR EDERİM!

https://www.youtube.com/watch?v=1zugOJU8bds

Everybody Hurts for Haiti Eartquake

Exit mobile version