6 Nisan 2023, TERAZİ Burcu’nda DOLUNAY; İçine Atıyon… ATMA YÜZLEŞ!

6 Nisan 2023, TERAZİ Burcu’nda DOLUNAY; İçine Atıyon… ATMA YÜZLEŞ!
6 Nisan 2023 günü, İstanbul’a göre 07:35’de DOLUNAY adını verdiğimiz Güneş – AY karşıtlığı tam halini alıyor. DOLUNAY haritasını yorumlarken aşağıdaki göstergeleri dikkate alıyorum;
- Güneş, Koç Burcu’nun 16 derecesinde, Chiron ve Jüpiter ile kavuşum halinde ve haritanın 12’inci evinde
- AY Terazi Burcu’nun 16 derecesinde,
- Haritanın Yükselen Noktası 6 derece Boğa,
- Yükselenin ve AY’ın girdiği Terazi’nin yöneticisi olan Venüs de Boğa Burcu’nda ve 1’inci Ev’de, Neptün ile 60’lık açıda,
- Güneş’in girdiği Koç’un yöneticisi olan Mars Yengeç Burcun’da, AY Düğümleri ve Satürn ile Uçurtma formu yapıyor.
Sosyal düzlemde, yönetim boşlukları, zafiyet ve sorunların ortaya döküldüğü bir zaman. Baskılanmış olan, ertelenmiş olan problemlere ışık tutuluyor.
Bireysel düzlemde içimize attığımız, derine gömdüğümüz, ZAYIF GÖRÜNME KORKUSU ile bastırıp gizlediğimiz duyguları, çok yoğun hissediyoruz. Bunların üstüne örtmek için kullandığımız dış kabukların ise faydasızlığı ortaya çıkıyor. ACIMIZ BÜYÜK VE BİZ BUNUNLA YÜZLEŞMEDEN HALLETMEMİZ MÜMKÜN DEĞİL!
Ne gibi deneyimler söz konusu derseniz;
- Bize yapılmış olan maddi, fiziksel veya duygusal haksızlıklara, suistimallere tepki duymaya hakkımız olduğunu fark edebiliriz. İnsan bazen baş edemediği bir haksız muameleyi yaşıyor olmaktan dolayı kendini çok küçük düşmüş hisseder. Bunu aşmak için haksızlığı normalleştirmek, bunu yapan adına bahaneler bulmak ya da bu konuyu kendi utancı gibi saklamak eğilimi gösterebilir. Bu aralar bu şekilde baskıladığımız her şey önümüze gelebilir. Zayıf ya da çaresiz hale getirilmiş, açıkça kullanılmış, harcanmış olmak, utanılacak bir şey değildir. Ancak bunu bahaneler bularak değil, adını koyup, bunu üstümüze yapıştırmak zorunda olmadığımızı kabul ederek aşabiliriz.
- İnsanın güçsüzleştiği, kendini bir alanda sıkışıp kalmış hissettiği durumlar vardır. Böyle hissettiğimizde, kendimiz için bir şey yapmak yerine etrafı suçlayarak içten içe kızgın olmayı tercih ettiğimizi fark edebiliriz. Ancak başkalarını suçlamanın ve onların değişmesini ummanın bizi hiç bir yere götürmediğini, hayatımızın sorumluluğunu alması gerekenin bizzat kendimiz olduğunu kabul etmedikçe, bu ”başkasının suçuna tutsak olma” halinin devam edeceğini bu ara idrak etsek çok iyi olur!
- Dışarıya karşı güçlü ve yeterli görünmek kaygısıyla, kendimizi yaraladığımızı fark edebiliriz; Hiç kimse mükemmel değildir. Ancak insan mükemmel olursa sevilmeye layık olacağını zanneder. O yüzden de kendisine mutlak güçlülük ve yeterlilik kriterleri koyup, bunlara ulaşmaya çalışır. Geri düştüğü her hal için kendini yaralar! Kendini küçük görür ve aşağılar… Bu aralar, kendimizi böylesi yaraladığımız ve haksızlık ettiğimiz konularla yüzleşmek için ideal bir dönemdir.
İnsanlarla ve hayatla barış ve uyum içinde yaşamak, dışarıda başlamaz. ÖNCE İÇİMİZLE UZLAŞMAMIZ GEREKİR. İçimize sinmeyen, bize kendimize karşı haksızlık ettiğimizi fısıldayan her durum ve her tutum, bir süre sonra patlar ve kızgınlığa yol açar. Bu kızgınlık abartılı olarak dışa döner ve kendisine hedefler arar… Ama asıl kızgınlığı kendimize samimi olmadığımız ve bize göre bizim için iyi olanı yapmadığımızdan dolayı kendimize duyarız!
Sen kendini kendin için gerekli gördüklerini kendine verecek denli değerli hissetmediğin ve bunları dışarıdan alabilmek için başkalarına bağımlı hissettiğin sürece, birilerinin gösteremediği her duyarlılık, senin içindeki yarayı kanatacaktır. O zaman tüm geçmişimize duyduğumuz kızgınlık, bize bir türlü dolmayan boşluğumuzu bir kez daha fark ettiren olaya ve insana yönelir. İsteriz ki; O DÜZELSİN DE ACIMIZ GEÇSİN! Geçmez… Zira içimizde kendini eksik bulan, kendini yetersiz ve değersiz bulan yanımız, neyi alsa yetmez, neyi elde etse KENDİNİ ONAYLAMAZ! Kendine olmayanlardan bir liste yapmaya, bunların derdine düşmeye, olanı değersizleştirip, olamayana ağıt yakmaya devam eder.
Zaman, kendimize olan kızgınlığımızın yerini, kendimize karşı şefkat ve kendimizi sahiplenme ile değiştirme zamanıdır.
”Nasıl geçer bu yaralar, insan ASLINDA KENDİNE kızmayı nasıl bırakır?” derseniz, bilin ki ben de kendime ettiklerimi görüp, şefkatli olmayı öğrenmeye çalışan sıradan biriyim. Sadece şunu anladım; Bizi değerli kılan, dışarıya nasıl göründüğümüz değil özde, içte ne taşıdığımız ve bunu nasıl etrafa yansıttığımızdır. Işığımız elbisemizden değil kalbimizden gelir. Bunu anlamadığımız sürece, bu eksiklik hissi ve kendine kızgınlık hali devam edecektir. Bunu anlamadığımız sürece kendimizi birilerinin onayına mahkum edecek, birilerinden umduğumuz tepkileri almadıkça iyileşmeyecek gibi hissedecek, ama aslında kendimizi aşağılayanın, kendimize hak ettiğimiz değeri vermeyenin biz olduğunu unutacağız.
Dayanışma Duygusu ve Sevgiyle…