Site icon Juno – Kendi Halinde Bir Yıldız Gözlemcisi

5 Eylül 2013, Yeniay Başak’ta … Vizyonumuzu Yenileme Zamanı!

Bird by Andrew Zuckerman

5 Eylül Perşembe günü, İstanbul saatiyle öğleden sonra 14:37’de, Yeniay Başak Burcunun 13’üncü derecesinde gerçekleşiyor… An bir Jüpiter anı. Yükselen de Yay Burcu. Üstelik Güneş-Ay kavuşumu, yani taze Ay enerjisinin başlangıcı Yay’ın doğal evi olan 9’uncu evde! Başak’ın yöneticisi olan Merkür de 9’uncu evde ama Güneş-Ay kavuşumuna ya da Yeniay oluşumuna 10 derecelik bir mesafe almış vaziyette. Ve Yeniay, Yengeç’teki Jüpiter ile 60 derecelik ılmlı bir açıda…

Başak ve Yay, Jüpiter ve  Merkür, ve de 9’uncu ev konseptlerini yan yana koyunca  ister istemez bir ”Tutarlılık Sorgulaması” geliyor insanın aklına… Bir tür hesaplaşma ama duygusaldan ziyade somut veriler çerçevesinde yürütülen, bu güne dek benimsediğimiz konum ve tutumlara mesafe almamızı ve vizyonumuzu elden geçirmemizi zaruri hale getiren bir duruş değişikliği!

İYİ DE NEDEN?

Eylül HASAT ZAMANI’dır! İnsanların ellerinde olana bakıp, koca bir kışın nasıl geçeceğini anladıkları zamandır. Ama hasatların yakın geleceğimizi belirlemek kadar, bizi yaptıklarımızın getirilerine bakıp bir sonraki yıl yapacaklarımızı yeniden tasarlamaya ve belki de değişim kararları almaya yöneltmek gibi uzun dönemli bir etkisi de vardır…

Aralarında 90 derecelik amansız bir çatışma olan ”Kaygılı Tahsildar” Başak ile ”Marco Polo” kılıklı Yay’ı, yan yana getiren tam da budur! ”ZORUNLULUK TÜM KEŞİFLERİN ANASIDIR!”

Zorda kalan Başak, belki Yay gibi hayallerinin peşinden gitmez… Ama ”değişken burçlar” ailesinde yer aldığı için, somut göstergelere bakıp, ihtiyaçları doğrultusunda yeni planlar yapabilen bir burçtur.

Üstelik Başak tüm maddeci görüntüsüne, elle tutulur olana doğru yönelişine rağmen, ta derininde uğrunda yaşanacak bir amaç arayan bir hizmetkar, ya da yolunda ölünecek bir inanç arayan bir fedaidir! Yani aslında Yay’ın bol keseden atıp tuttuklarını – yeterince ikna olduğu zaman – yılmadan ve engellerden yorulmadan hayata geçirecek bir burç varsa o da Başaktır 🙂

Buradaki kilit sözcük, İKNA OLMAK’tır. Her ne kadar değişiklikten hoşlanmasa da, tutarlılık arayışı, konformizmine ağır basar! Yaptıkları ile gördükleri, umdukları ile buldukları arasındaki tutarsızlıklar arttıkça içinde oluşan hoşnutsuzluk, önce hayatı, bir süre sonra da kendi duruşunu ve ”konfor alanı” olarak gördüğü alışkanlıklarını sorgulamasına neden olacaktır…

İşte bu aralar biz de, içine Yay kaçmış bir Başak gibiyiz 🙂 Hasadımıza bakıp, beklentilerimiz, korkularımız, umutlarımız, önceliklerimiz ve hedeflerimiz konusunda değerlendirmeler yapıyor, üzerimizdeki damı tamir mi edeceğimize yoksa çökmek üzere olduğunu kabul edip altına sığınmaya çalışmak yerine, bir an önce kapı dışına mı çıkacağımıza karar veriyoruz.

Bu kararları alırken, maddi kaygılarımız ya da somut çıkarlarımız da devreye girebilir. Ama asıl derdimiz umutlarımızın ve inançlarımızın erozyona uğruyor olması…

İnsanoğlunun karnı ekmek ile doyar belki, ama RUH’u ile arası açıksa, zihni huzursuzdur ve gönlü daima açtır… Yaşadıklarımızın bildiklerimiz ile, önemsediklerimizin hayat içinde üretebildiği değer ile, kendimize koyduğumuz – ya da koyamadığımız – sınırların, önümüzde beliren olasılıklar ile tutarlı olmadığını gördüğümüzde, değerlendirme ve karar alma sistemimizden ŞÜPHEYE düşeriz. Güvensizlik ise bizi kararsız ve durgun yapar… Tıpkı bir süredir çoğumuzun olduğu gibi!

Üstellik AY Düğümlerine ve Satürne kare açı yapmaya başlayan Aslan’daki Mars yüzünden KİBİRLİ ve ÖDÜNSÜZ olmaya eğilimli… üzerimize kibirle ya da kaba güçle gelenler karşısında ise kırılgan olmaya ve onlara paye vermemek yerine, onlarla bir olmaya ya da ezik ve küskün bir moda girmeye yatkınız!

Kendimizi aşmamız lazım ama nasıl? İşte tam da bu değişimi teşvik etmek için, üzerimize kanat germiş olan bir Davut Yıldızı var!

Bir Toprak Üçgeni – 9’uncu evdeki Yeniay, 1’inci evdeki Pluto, 5’inci evdeki Güney Ay Düğümü – bir de Su Üçgeni – 7’inci evdeki Jüpiter Lilith ikilisi, 11’inci  evdeki Kuzey Düğümü Satürn kavuşumu, 3’üncü evdeki Chiron – var bu yıldızın temelinde.  Toprak Üçgeni, Su Üçgenindeki Chiron’a, Su Üçgeni ise Toprak Üçgenindeki Yeni Ay’a uçurtma çıkartıyor…

Chiron ve Yeni Ay karşıtlığı, bize acı vermiş olan davranış biçimlerini değiştirmek ve zarara yol açmış ilişkileri dönüştürmek gereğine işaret ediyor. Mazlum psikolojisinden çıkıp, davranışlarının sorumluluğunu alma ve yeni seçimler yaparak kendine yeni bir yol açma zamanı… Elbette zarar görme korkusu ya da iktidar kurma arzusu ile insanlara ya da süreçlere zarar vermiş olmamız da mümkün. Bizim için değerli olan şeyleri ”elimde tutayım” derken yitirmiş olabiliriz. Öyleyse daha büyük bedeller ödememek için üzerimize düşen hesabı ihmal etmemekte, gönül almakta ve hayata şifa vererek şifa bulmakta fayda var

Üstelik Yeniay anında, gelişimimize yararı olmayan hiçbir alışkanlığın hayatta kalmasına izin vermeyen Pluto, vesveseli ve talepkar Lilith, Güney Ay Düğümü ve Kuzey Ay Düğümü arasında, tam açılı nefis bir Mistik Dörtgen  yaşanmakta…

Pluto Facies ile kavuşum halinde. Hatırlarsanız Facies ”Kurban Verenlerin En Hayırlısı” bize vazgeçebilmenin gücünü öğreten, asıl değerli olanı korumak için, geçici olanları gözden çıkartabilmeyi vaaz eden bir sabit gezegen. Eğer birşeyleri yitirme korkumuz ise hayatın çarklarını durduran, korkumuzu … elde etme ya da kontrol etme arzusu ise değer verdiğimiz insanları ya da kendi değerlerimizi kaybetmemize neden olan, kontrolsüz arzumuzu feda edelim bu Yeniay’da!

Madem kaygı, korku, ihtiras, yenilmişlik duygusu, hırs, özdeğer eksikliği ile ”camları buğulanmış” penceremiz, bizi ileri götürecek bir vizyon sağlamıyor artık bize, o zaman ya camları silelim ya da kapının önüne çıkıp baktığımız yeri değiştirelim. Vizyonumuz değiştiğinde, güvenimiz de yerine gelecek. Yeni bir bakış açısı ile yaptığımız seçimleri İMAN TAZELEMİŞ olarak kucaklayacağız 🙂

Aman yaaa! Yeniaylardan Dolunaylardan da korkar olduk bu Astroloji yüzünden :))) Ay’da bilem romantizm kalmadı vesselam…

Şaka bir yana, okyanusun ortasında kalakalmış gemimizi harekete geçirmek için, önce bizi aşağı çeken ağırlıklardan kurtulmamız, sonra da gönlümüzün yelkenlerine bir temiz rüzgar üflememiz lazım. Bizi cesur ve güçlü kılacak şey ise – her zaman olduğu gibi  –  RUH’umuz ile olan bağımıza sıkı sıkı tutunmak …

Hayatımızdaki bir çok alışkanlığı arkamızda bıraktıracak büyük kavşakların önünde… Kendimizi EV sandığımız bir ”güvenlik alanından” uzak düşmek korkusu ile yeni bir başlangıcın getirdiği yürek kamaşması arasında ileri geri sallanırken bulduğumuzda… Bir ses bize ”KORKMA!” der. ”Vicdanın temiz, alnın açık, hesabın tamam ise, SEN ZATEN HEP EV’desin! Sana düşen sadece yürümektir… YÜRÜ Kİ YOL ÖNÜNDE BELİRSİN”

Michael Kiwanuka tam da böyle bir zamanın türküsünü söylüyor… HOME AGAIN 🙂

http://www.youtube.com/watch?v=tqyIpH4zy7I

[youtube=http://www.youtube.com/watch?v=tqyIpH4zy7I]

Exit mobile version