Venüs Eylül’ün başından bu yana ”gölge” adını verdiğimiz sürece girmiş yani retronun biteceği konum olan 25 derece Terazi’ye gelmişti. 5 Ekim itibariyle ise Akrep Burcu’nun 10 derecesine varacak ve retro dönemine girecek. 16 Kasım’da Venüs tekrar 25 derece Terazi Burcu’na gelmiş olacak ve retro süreç bitecek. Ama gölge Venüs’ün tekrar 10 derece Akrep’te olacağı Aralık ortasına kadar devam edecek.
Buraya kadar olan kısım Astroloji tekniklerine meraklı olanlar içindi… Biz faniler için MEALİ’ne gelince;
Efendim esasen GERİ DÖNME diye bir şey yoktur! Bütün gezegenler olağan akışlarında hareket etmeye devam ederler. Ancak rölatif hızdaki değişim nedeniyle, bazen Dünya’nın hızından daha geride kalıyormuş gibi olurlar. O zaman biz bu süreci Durağan ve Retro olarak tanımlarız.
Malum insan ben-merkezci bir varlıktır! Birileri kendi hızına, aklına, eğilimine uymadı mı o kişiyi hemen tu kaka eder 🙂 İşte Astroloji de ”insan halleri” üzerine bir metod olduğu için, Dünya’yı merkez alır ve her gezegen bu ”döneklik” ithamına arada bir maruz kalır 😉
Evvett gördüğünüz gibi Junonusss Ekim ayına, alıştığınız ve her alışılan şey gibi artık sevdiğiniz ”Sivri, Hınzır & Cüretkar” moduyla girdi :)))
Hınzırım ama tamamen akıl yürütmeye dayalı bir yorum yapıyorum. Sizin de bu sivri akılları nasıl yürüttüğümü ucundan accık anlamanızı istiyorum. Bu yüzden de izninizle biraz teknik bilgi vereceğim;
Venüs astrolojide Boğa ve Terazi Burçlarını yönetir. Boğa doğal olarak 2’inci evin sakini olduğu için bolluk anlayışımızla, sahiplenme güdümüzle, üretkenliğimizle, kendimizi değerli kılmak için kullandığımız yöntemlerle, hayatımızı zenginleştiren bütün unsurlarla ilgilidir. Terazi ise 7’inci evin sakinidir ve hayatımızı şekillendiren ilişkiler, kurduğumuz bağlarla ilgilidir. Evlilikler ya da uzun duygusal ilişkiler kadar, iş ortaklıkları, kontratlar, bir uzmandan aldığımız her türlü akıl ve danışmanlık ”avukat, doktor, kurbanda kesilmesi caiz olmayan yaşam koçları vs.” Terazi Burcu’nun ve 7’inci evin konularıdır.
Bu defa Venüs Hanım Akrep Burcu’ndan Terazi Burcu’na geriliyor ve oradan tekrar Akrep’e ilerliyor…
Venüs Akrep’te olduğu zaman; Arzu ettiklerimizi adil olan veya olmayan her türlü yolu kullanarak elde etme çabası, takıntılı, hırslı ve baskıcı bir sahiplenme güdüsü, hakkımız olmayan şeylere el uzatma ya da yasak hazların peşine düşme arzusu, istediğimiz gibi gitmeyen şeyleri yıkana bozana kadar uğraşma eğilimi, bağımlı bir varolma biçimi ve mantıksız bir kaybetme korkusu, gibi Venüs’ün latif doğasını biraz fazlaca kırmızıya boyayan bir hal alır :)))
Venüs’ün Akrep’in kan kırmızı sularından, Terazi’nin somon pembesi zerafetine gerileyip, sonra yoluna devam etmesi, arzularımızı, önceliklerimizi belirleme ve bunları elde etme şeklimiz konusunda bizleri tekrar ve tekrar düşünmeye itecektir!
Bu süreçte şöyle deneyimlere açık olabiliriz;
- Üretkenliğimizi kaybettiğimizi, elimizdeki kaynakları, zamanı ve yetenekleri gereğince değerlendirmediğimizi fark edebilir ve yeniden harekete geçmek için mecbur hissedebiliriz.
- Ertelediğimiz, yarım bıraktığımız işleri tamamlayabiliriz.
- Atıl tuttuğumuz veya verimsiz kullandığımız mekanları veya malzemeleri değerlendirmeye başlayabiliriz.
- Boş veya abartılı harcamalarımızı kısıp, elimizdeki parayı daha gerekli ve anlamlı şeyler için kullanmaya başlayabiliriz.
- Borçlanmaktan vazgeçmeye karar verebilir, tüketmek yerine daha fazla üretmek ve açık kapatmaya odaklanabiliriz.
- Maddi anlamda başkalarına bağımlı olmanın zararlarını yaşayabilir ve kendimizi bu durumdan kurtarmak isteyebiliriz.
- Herşeyi ve herkesi hak ettiği yere koymak zorunda kalabiliriz.
- Tutkuyla bağlı olduğumuz için kör gibi yaşadığımız ama dengeli ve doyumlu olmaktan çıkmış ilişkilerdeki tavrımızı değiştirmemiz hatta gerekirse bitirmeyi göze almamız gerekebilir.
- Bizim kaynaklarımızı sömüren, zamanımızı veya imkanlarımızı kötü kullanan, aldıklarının karşılığını vermeyen kişilerle – çalışanlar, ürün veya hizmet sağlayan uzmanlar, ortaklar, müşteriler – durumumuzu elden geçirebilir, bazı ilişkileri sonlandırabiliriz.
- Dostumuzu, rakibimizi, düşmanımızı daha iyi tanımamız, insanlar hakkındaki gerçekten uzak varsayımlarımızı ortadan kaldırmamız gerektiğini anlayabiliriz. Elbette kendimizle ilgili gerçeğe uzak düşen iddialarımızı ve zanlarımızı da elden geçirmemiz gerekebilir 😉
- Sürekli başkalarını suçlu veya sorumlu tuttuğumuz, uzlaşmaz, kavgacı, inatçı, yıkıcı, bencil, hırslı olduğumuz, yaptığımız kötülüğü muhatabına reva gördüğümüz konularda, dengesiz veya haksız olduğumuzu fark ve kabul edebiliriz.
- Bizim üzerimize düşeni yapmadığımız, beklentilerin altında kaldığımız, özensiz ve verimsiz olduğumuz kontratlara ilişkin kendimize çeki düzen verebiliriz. Ya da böyle davranmış olmanın bedelini ödeyebiliriz.
- Hakkımızı hukuki yollardan aramakta geç kaldığımız konular, bizim zararımıza dönebilir. Adli süreçlerle ilgili tıkanmalar, aksamalar, beklenmedik sonuçlar yaşanması mümkündür. Gerekeni, zamanında ve uygun danışmanlarla yapmak için özenli olmamız gerekecektir.
- Yetinme korkumuzla yüzleşebilir, ödünsüzlük eğilimimizi dengelemek zorunda kalabiliriz. Bazı önceliklerimizi korumak için alışkanlıklarımızdan, konforumuzdan, fedakarlık edebiliriz. Ya da bir eksiği telafi etmek için elimizde olan bir maddi bir güvence unsurunu gözden çıkartabiliriz.
- Koşulları ya da nitelikleri tam istediğimiz gibi olmayan mekanlar, araçlar, eşyalar, giysiler ile yetinmemiz gerekebilir.
- Borçlarımızı ödemek için bazı kaynakları elden çıkartabilir hatta elimizde olanı biçtiğimiz değerin altında satışa sunmak durumunda kalabiliriz.
- İşsizsek ve bunun sebebi tembellik ya da iş beğenmemekse, ihtiyaçlarımızı, önceliklerimizi ve beklentilerimizi uyumlandırmamız gerektiğini fark edebilir, bulabildiğimiz işi kabul edebiliriz.
- Çalışma koşullarımızdan memnun olmasak da, ihtiyaçlarımız ya da borçlarımız nedeniyle bizi güvende tutacak bir işe şimdilik razı olabiliriz.
- Bedelin çok yüksek, alınan riskin çok büyük, yapılan fedakarlığın umulan kazançtan daha fazla veya verilen ya da görülen zararın çok yersiz olduğu durumlara dair girişimlerimize bir sınır koymamız gerekebilir.
- Çatışmalı bir konunun uzlaşma ile sonuçlanması, uzayan süreçlerde daha fazla karşılıklı zarar görülmemesi için, taleplerimizden kısmen geri adım atabiliriz.
- Kendimizi değerli, hak ettiği konumda, saygın ve yeterli hissetmediğimiz durumlarda kalabiliriz. Eğer bulunduğumuz ortamlardaki varlığımızı eksik, yetersiz, geride kalmış, hatta küçümsenmiş ve önemsizleşmiş gibi görüyorsak, böyle bir hale düşmemize neden olan seçimleri ve tutumları değiştirmek isteyebiliriz.
- Bize güvenli ya da rahat gelen bir konuma fazlaca sarılmış ve ileri gitmek için hiç çaba göstermemiş olduğumuzu görebiliriz.
- Kaybetme korkumuzun veya değersizlik hissimizin bizi hak ettiğimizden daha azı ile yetinmeye, talepkar olmamaya, sürekli geri adım atmaya zorladığını fark edip, bunu değiştirmek isteyebiliriz.
- Kendimizi ifade etme, görünür kılma şeklimizi hatta fiziksel görüntümüzü elden geçirmek, kimliğimiz ve konumumuzla uygun bir tavra bürünmek isteyebiliriz.
- Yalnızca akıllı, becerikli, yetenekli olmanın yetmediğini, insanın başkaları ile kurduğu iletişimin ve girdiği işbirliklerinin de konumunu ve gördüğü saygıyı etkilediğini anlayabiliriz ve bu konuda yeni bir tutum belirleyebiliriz.
- Yeterli, saygın, önemli, kıymetli, sevilmiş ve kabul görmüş hissetmekle ilgili algılarımıza ayar vermemiz gerekebilir!
- İnsanlar bize her istediğimizi vermediklerinde arızaya giriyor, arzularımızı dünyanın merkezine koyuyorsak, çabasız ve hasarsız bir şekilde hep mutlu olmak istiyor ve biraz zora girince tüm dünyaya küsüyorsak, ayrıcalıklı olamadığımız kayırılmadığımız zaman olay çıkartıyorsak, bunun adı ŞIMARIKLIKTIR 😉 Şımarıklık dışarıdan bakılınca kendini çok değerli görmekle ilgili bir davranış gibi dursa da, özünde değersizlik korkusunun aşırı talepkarlığa dönüşmesidir. Özdeğer algımızın ancak dışarıdan alınan ekstra güzelliklerle pekişmesi, tehlikeli ve yıkıcı bir zayıflıktır. Kendimizi değerli görmemizi sağlayacak şekilde üretken ve özgüvenli olursak, hayattan hoşnut olmak için bize hak etmediklerimizin sunulmasını beklemez, hatta hak ettiklerimizi alamadığımız zaman bile, kendimize olan güven ve saygımızı muhafaza edebiliriz!
- Değerli bulduğumuz nitelikler ve konumlar hep bizim doğal eğilimlerimizle erişemeyeceğimiz şeylerse, bizim kendimizle bir derdimiz vardır. Kendimizi onaylamadığımız, öz niteliklerimizi küçük gördüğümüz için yaradılışımıza dair olanları iyi kullanmak ve yapabildiklerimize saygı duymak yerine sürekli olarak kendimizi başkaları ile karşılaştırırız. Bu hal özenme, öykünme gibi masum duygulardan, taklit, kıskançlık, haset gibi boş hatta yıkıcı eğilimlere kadar çeşitli renk ve şekillerde tezahür edebilir. Bu durumda hep bizim yapamadığımızı yapanların karşısında ezilir, yaptıklarımızı yapamayanları da küçümser ve farkına varmadan ezeriz. İnsanın kendinde olanı, evrenin kendisine hediye ettiklerini saygıyla ve özenle kullanması dışında, kendinden hoşnut olma imkanı yoktur! Ve bu Venüs retrosu bize bunu öğretmeye azimli görünmektedir 😉
- İlişkilerde de elimizde olanların değerini bilmiyor kaçanları ya da kapsama alanı dışında duranları gözümüzde büyütüyorsak, bu bizim özdeğer algımızdaki sorunlarla alakalıdır. Kendini değerli bulmayan insan iki şey yapar; Ya layık olmadığı ilişki biçimlerini sineye çeker… Ya da kendisini olduğu gibi kabul edip beğenen kişileri önemsiz bulur. Zira değersiz olanı – yani beğenmediği kendi varlığını – değerli zanneden kişi, kesinlikle daha kendisinden de değersizdir. Hak ettiği değeri alamadığı ya da bir şekilde elinde tutamadığı insanları elde ederek, özsaygısında ve değerlilik hissindeki deliği kapatmaya çalışır. Bu derin yara, ilişkilerde on kaplan gücünde olarak değil, ancak kendini sevmeyi öğrenerek iyileşecektir!
Kısacası, Venüs Retrosu hayatımızdaki sağlıksız, zararlı, adaletsiz, yakışıksız, gereksiz olan unsurları tespit etmek, bunları çözüme, şifaya, dengeye kavuşturmak için harika bir zaman olabilir. Fiziksel, maddi, duygusal ve zihinsel olarak hayatla daha barışık ve uyumlu olabilmek için değiştirmemiz gereken unsurlar, bu süreçte bir bir önümüze çıkacak ve eğer görmemekte direniyorsak açıkça rahatsızlığa neden olacaktır!
Uzun sürmüş ve inatla çözüme kavuşamamış olan dengesizliklerin, bu süreçte hastalık şeklinde tezahürü dahi mümkündür. Zira hastalık bedenin ”ayarlarımızı düzeltmeye olan ihtiyacımızı” dile getirme, bizi dengeli bir duygusal ve fiziksel hayat sürmemiz için uyarma şeklidir. Üreme organları, metabolizma dengesi, böbrekler, idrar yolları, tiroid, ve barsaklarla ilgili sorunlarımızı tespit etmemiz ve çözüme kavuşturmamız gerekebilir.
Herkesin en merak ettiği konu bu dönemin evliliğe, ev almaya ya da estetik operasyonlar geçirmeye uygun olup olmadığıdır!
- Estetik kusurlu olanın düzeltilmesi için yapılıyorsa, bu dönem uygundur. Ama ifrata kaçan bir mükemmelik çabası ile girişilecek operasyonlar bekleneni vermeyebilir. Hatta kişiye kendinde olanın kıymetini bilmeyi olumsuz bir deneyimle hatırlatabilir.
- Evlilik, nikah zamanı ile iyi ya da kötü gitmez! Evlenecek kişilerin karakteri nikah günü kötü seçildi diye değişir mi lan siz manyak mısınız :)))) Sadece Venüs retro iken yapılacak bir nikahın hazırlıklarında sorunlar çıkabilir; Yok gelinin saçı makyajı iyi olmaz… Yok gelinlik oturmaz… Yok evin tadilatı yetişmez… Yok balayında keyifsiz tesadüfler olur… Filan fıstık 🙂
- Ev ya da değerli bir mal almak için uygun zaman olup olmadığı, alacak kişinin haritasına bakılmadan söylenemez. Bu dönemde maddi zorluk nedeniyle ev ya da değerli mal satacak kişiler olabileceği için, daha uygun bir alışveriş yapma imkanı dahi olabilir. Ama alınacak mal veya mülkün sanılan vasıflara sahip olup olmadığı, arazilerin imara uygunluğu, ortaklık veya hak sahipliği yapısı iyi incelenmelidir.
Venüs’ün bu aralar kapımıza atıp kaçacağı çetin sorgu ve değerlendirmeler, dengemizi bozup insan ilişkilerinde uçlara gitmemize neden olabilir. Kendimize ve başkalarına dair hayal kırıklıklarımızla yüzleşmek, bizi biraz hırçın, biraz kırılgan, biraz alıngan yapabilir 😉 Kendimizi kötü hissettiğimiz, ciddiye alınmak istediğimiz ve önemsenmeye ihtiyaç duyduğumuz için bir ”dikkat çekme ve ayar verme modeli” olarak etrafa ”trip atmaya” kalkışabiliriz :)))
Hani o hali anlıyorum anlamasına da… Böyle dıştan beslemeli ve tüketici rahatlama yöntemlerine başvurmak bize pek bir şey kazandırmaz 😉
Etrafla uğraşacağımıza, kendimize dönmemiz, abartı ve patırtıdan kaçınmamız, sakin ve özenli adımlar atmamız, maddi ve duygusal anlamda ifrata kaçma eğilimimize, gösterişçi, iddialı, hırçın yanlarımıza bakıp, hangi eksiği böyle kapatmaya çalıştığımızı bulmamız yerinde olur.
Hayata dair fani değerler, mallar mülkler, konumlar, ilişkiler, aidiyetler, hiç bir zaman fazlasıyla sahiplenilemez… Had ve sınır bilmek, dengeli olmak, hayat trafiğinin en temel kuralıdır. Hızın ve hırsın her türlüsü zarardır da… Hayatı yaşanmaya değer kılan hazzın bile azı karar çoğu zarardır! Aşırıya kaçan her eğilim törpülenir. Törpülenmezse, sahibinin ömrünü törpüler ve ruhunun ışığını tüketir. İnsan bu uzun ama kısacık yolda sadece kendini sahiplenebilir ve kendinden menkul değerleri ile hoşnutluk bulur.
Kendimize dürüst olmak, iç barışımızı yeniden temin etmek, hayatımızı ve ilişkilerimizi doyurucu, hoşnutluk verici, adil ve zarif bir zemine oturtmak için çaba göstermek, bu süreci en verimli kullanma şeklidir.
Sana verecek pek değerli birşeyim yok sevgimden başka diyor… I Who Have Nothing – JOE COCKER yorumuyla 🙂