4 Nisan 2015, TERAZİ BURCU’nda DOLUNAY ve AY TUTULMASI; Duygusal Travmalarımızla Yüzleşme Zamanı!

Found on Jpan Digital Network
Resim:

4 Nisan 2015, TERAZİ BURCU’nda DOLUNAY ve AY TUTULMASI; Duygusal Travmalarımızla Yüzleşme Zamanı!

4 Nisan 2015 günü, İstanbul saatiyle 15:07’de Dolunay ve Ay Tutulması gerçekleşecek.

Bu tutulma, ilk ikisi 15 Nisan 2014 ve 8 Ekim 2014 tarihlerinde yaşanan, ”kanlı dolunay dörtlüsünün” üçüncüsü. Dördüncü ve sonuncu olanı 28 Eylül 2015’de yaşayacağız.

Bu DOLUNAY haritasını yorumlarken dikkate aldığım göstergeler;

– Ay Terazi Burcu’nun 14 derecesinde, 3’üncü evde ve 12’inci evin yöneticisi. Kuzey Ay Düğümü ile kavuşuyor. MC’ye 150 derece açı yapıyor.

– Güneş, Koç Burcu’nun 14 derecesinde, 9’uncu evde ve Yükselen’deki Aslan Burcu’nun yöneticisi. Güney Ay Düğümü, Merkür ve Uranüs ile stelyum yapıyor. Elbette bu stelyumun bütün bileşenleri Ay ile karşıt konumda. Güneş Lilith’e tam 150 derece konumda.

– Güneş ve Ay ikilisi, Jüpiter’e ılımlı açılar yapıyorlar ama Pluto ile kare görünümdeler.

– Terazi’nin yöneticisi Venüs 10’uncu evde Boğa’da ve Chiron ile 60’lık açı yapıyor.

– MC noktası, Lilith ve Pluto ile büyük üçgen görünümünde.

MEALİ;

Basbayağı, dümdüz, apaçık bir şekilde TAHAMMÜLSÜZ hissettiğimiz bir sürecin içindeyiz 🙂 Ne bizim kendimizi tutasımız var, ne de karşımızdakilerin bizi memnun etmek için alttan alası…

Kendi içimizdeki çelişkiler, karşımızdakilerle yaşanan çatışmalara dönüşüp, bizi içimize sinmeyen tercihlerimizle yüzleştiriyor. Başkalarına zorla kabul ettirdiğimiz doğrularımız ve taleplerimizin de ters teptiğine şahit olmamız mümkün.

Hemen hemen herkes, bazı zamanlarda önemsediği kişiler tarafından onaylanmak, kabul görmek için bazı yanlarını bastırır ya da gizler. Hatta bazılarımız, hayatımızın birçok aşamasında gerçek eğilimlerimizi, arzularımızı, bizi mutlu edeceğine inandığımız tercihlerimizi, tamamen göz ardı ederek davranır ve böylece etrafımızın beklentilerine ayak uydurmaya çalışırız.

Ancak hayat turnusol kağıdı gibidir… Zaman içinde, bastırdığımız arzular, düşünceler, eğilimler, alttan alta bize baskı yapmaya başlar. Güvende olmak, onay almak, düzeni bozmamak adına, MUTSUZ olduğumuzu ve içine girdiğimiz döngünün adeta bizi yok eden bir hale geldiğini fark ederiz.

O zaman da, ‘’bizi bu hale DÜŞÜREN’leri’’, üzerimizde baskı kurarak bizi kendi arzusuna göre davranmaya ‘’MECBUR EDEN’leri’’ suçlamaya başlarız…

Bu düşünce biçimine göre; mutsuzluğumuza neden olanlar, gerçek kişiliğimizi ortaya koymamıza mani olan, bize varlık alanı tanımayan, bizi talepleri, tehditleri ya da vaatleri ile baskı altında tutan kişilerdir…

Bu denklemin bir tarafında da bizim olduğumuz gerçeğini, ‘’bize göre’’ bizi baskı altında tutan kişilerin onayına, desteğine, sevgisine, saygısına, sundukları fırsatlara İHTİYAÇ DUYAN’ın ya da duyduğunu zannedip, o yüzden bu oyuna ayak uydurmaya çalışanın biz olduğumuzu ihmal ederiz!

Onlar kötüdür… Biz iyi ama çaresiz ve mağduruzdur 🙂

Ya da bu denklemi tersine çevirin!

Biz birilerini, ‘’onlar için en iyisinin bu olduğunu iddia ederek’’ olduklarından farklı bir çerçeveye tıkıştırmaya, bize ayak uydurmaya zorluyor olabiliriz. Ama kabul etmekten kaçındığımız farklılılar, görmek istemediğimiz özellikler, bir süre için baskı altında tutulsa da, ilelebet ortadan kalkmamıştır. Ya da en azından ‘’sırf biz öyle istediğimiz için’’ yok olmayacaklardır. Doğrudan veya dolaylı bir baskı yapsak da, karşımızdaki insanların ya da süreçlerin gerçek doğası bir şekilde ortaya çıkıp, bizi yanılgılarımızla yüzyüze bırakacaktır.

İnsan güvende ve huzurlu olmak ister…

Ama güvenlik, ne kendimizin, ne başkalarının, ne de hayatın hoşumuza gitmeyen, özelliklerini baskı altına alarak ya da yok sayarak sağlanmaz.

Yaşama sanatı dediğimiz şey, bir öncelik düzenlemesidir. Ve bu öncelikler düzenlenirken, abartılı beklentiler kadar abartılı feragatler de, sonuçta herkesin abartılı faturalar ödemesine yol açabilir.

Yaşanmasından korktuğumuz bütün çatışmalar, onların altında yatan nedenleri inceleyip çözüme kavuşturmadıkça, tekrar tekrar önümüze çıkarlar. Bu bizi büyümekten, olgunlaşmaktan, esnemekten, sorumluluk almaktan ya da olduğu gibi kabul etmekten kaçındığımız konularla yüzleşmek zorunda bırakır…

Kimse bizim istediğimiz gibi olmadığı için SUÇLU değildir! Suçladığımız kişi, sadece bizim taleplerimize, dolayısıyla da onu koymak istediğimiz yere uygun değildir.

Biz de kimsenin istediği gibi olmadığımızdan dolayı suçlu ya da kötü değiliz… Biz ne olmayı seçiyorsak öyleyiz! Ve bizi olmadığımız gibi davranmaya mecbur eden ASLINDA o kişiler değildir. Bir süreliğine de olsa, belli bir kalıbın içine sığmayı kabul ettiğimiz için, kendimizi bir şeylere mecbur etmiş olan biziz. Şimdi bu ‘’mecburiyetleri’’ gözden geçirmek ve ne kadarını gönüllü olarak kabul edeceğimize karar vermek, ve seçimlerimizin sorumluluğunu almak zorunda olan da biziz.

Herkesin uzlaşmakta zorluk çektiği konumlar, ilişkiler, insanlar ve sorumluluklar vardır. Bazı konumlar, ilişkiler ve insanlarla uzlaşmak ise, diğerlerinden daha zordur. Bu fazladan zorluğun altında çözülmemiş duygusal  travmalarımız yatar.

Bizi belli bir kalıp içine sokmaya, talepleri, vaatleri ya da tehditleriyle bizi yönlendirmeye çalışan ve nihayetinde bunalıp ‘’hata sinyali’’ vermemize neden olan kişiler, aslında bizim içimizdeki duygusal travmaları, sevilmek, kabul görmek, otorite ile uyum sağlamak, kişisel alanımızı korumak konusundaki korkuları tetiklemektedirler.

Öte yandan, ‘’hata sinyali’’ verdirtene kadar zorladığımız insanlara yaklaşımımızın körü körüne ve ödünsüz olması da, otorite olmaya, kendimizi kabul ettirmeye, güvende ve güçlü hissetmeye dair kalıplarımızla, yani ”başkalarını travmatize edecek kadar abartılı güvenlik önlemleri” almamıza neden olan, duygusal travmalarımızla ilgilidir…

Bu DOLUNAY ve AY TUTULMASI, içimizdeki uyumsuz, uygunsuz, huysuz, sevimsiz, had-hudut bilmez, kendini dengelemekten aciz, olayları ve insanları aşırı derecede kontrol altında tutmaya çalışan, her durumda bir suçlu arayan ama tercihlerinin sorumluluğunu alamayan çocuğu ortaya çıkartacak…

Geçen gün yaptığım çok keyifli bir görüşmede de dile geldiği gibi; Tepkilerimizi tetikleyen karşımızdakilerdir. Ama o tepkileri vermeyi seçen biziz!

O çocuk bizim tek varlığımız. Ona bakmakla kimse – anne babamız dahi – yükümlü değil.

Başkalarıyla barış yapmak, hayatla uyum sağlamak için, önce içimizdeki tepkili çocuğu iyi tanımak, önce onunla barış yapmak, onu büyütmenin sorumluluğunu almak onu iyileştirmek zorundayız.

Bunu da kimsenin BEKLEDİĞİMİZ GİBİ davranmasını umarak, ya da insanları buna doğrudan ya da dolaylı zorlayarak yapamayız.

Kendimizi tanıma ve iyileştirme çabası içindeyken, içimizdeki çocuğun bize baskı yapanlardan ya da baskı yapmayı uygun gördüklerimizden pek de farklı olmadığını, tercihler farklı olsa da korkular ve özlemlerin hep aynı olduğunu da görürsek, belki daha az acı çeker, daha az suçlar, daha az tepki duyar, daha fazla dinler, daha açık ve anlaşılır konuşur, daha rahat hareket ederiz 😉

Mazhar Alanson – AH BU BEN KENDİMİ NERELERE KOŞSAM 🙂

0 Yorum

  1. BeyzAY

    Elimdeki kitaptan alıntı: “Yalnızlığımız ile yüzleşmek söz konusu olunca, ruhsal yolculuk romantik ve idealist fantezilerini yitirir. Bu deneyim, New Age kitaplarının satıldığı bir kitapçıyı veya doğal, organik yiyeceklerin satıldığı bir bakkalı ziyaret etmeye benzemez. Bu yara deşildiğinde hepimiz siperlere yığılırız. Canımız acır ve tüm bilincimiz bu acıdan kaçmak ister. Bu yara ile yüzleşmeye niyetli olmadığımız sürece yaşam ve diğer insanlar ile olan ilişkilerimizi, içimizdeki tepkisel-kendinde hak gören çocuk kontrol edecek. Acı, düş kırıklığı ve hüsranı, öfke ve beklenti ile karşılayacağız. Yaşam yolculuğumuz derin veya huzurlu geçemeyecek ve ilişkilerimiz, dağlar kadar içerlemenin üzerini örten yüzeysel anlaşmalara dönüşecek.” İlişkilerin ABCsi, Krishnananda & Amana

    İçimizdeki çocuğu şefkat ve anlayışla iyileştirmek sadece bizim elimizde… huzur ve güvene bu dünyada ulaşmak ya da ömrümüzü acı ve ıstırapla geçirmek… seçim bizim…

    1. JUNO

      Teşekkürler 🙂

  2. mukitika

    çok tatlısın junim..
    bu ay tutulması demek kızıllığın aşkı ile zuhur edecek..
    aşk tutulması diyelim o zaman..aman ha akıl tutulması olmasın da 🙂
    hayırlısı olsun..yeter ki o_nur_suz olmasın aşk!

  3. mağdurum da mağdurum yengeç

    Ya yok artık bu kadar olur bu ne isabetli yorumlardır iyice uçmuşsunuz juno hanım! Bir de sizinle nasıl görüşebiliriz? Neyse ben iyisi mi sitenizden onu bulayım.

  4. Ni

    Junocum, artık nasıl idealize ettiysem, hayal kırıklığına uğradım. Çok daha geniş spektrumlu
    nokta atışlı yorumlar beklemekteydim. Bu daha çok, insanın davranış bilimleri yazısı gibi olmuş. Niye böyle oldu? 🙂 Valla kusura bakma nolur.:)

  5. aerin

    Ah güzel juno… ” kesin bilgi yayalim” :))))

  6. fatıma

    kalemine ve yüreğine sağlık junomm… günde bir kaç kez bakıyorum siteye olur ya yol gösterici bir şey daha eklemişmidir diye 🙂 bu ay tutulmasının burçlara etkilerini yazacak mısın

  7. tunay

    Ah Juno, okudum yazını, akıl tutulmama engel oldum oldum ama sonunda tutuldu aklım. Çok fena oldu, ufacık birşey nerelere geldi, ne dağlar devirdi. Ağzımdan çıkan sözün kendini anlatamamak endişesiyle yüksek çıkması fırtına yarattı. Kızmak ya da bağırmak için diidi gerçekten ama yüksek çıktı panikle. O zamana kadar tutulmayan aklım dilim koptu gitti. Kopmaz olaydı. İçimde sızı derin şimdi, özrüm fayda etmiyor, arkadaşımı,dostumu karşımda göremiyorum şimdi. Bunun kadar beni sıkıştıran bi duygu da kendimde gördüğüm delik. Hem birşey yapmadın biliyorum, hem sonrasında olanlarda kendime, sevimsiz tarafima engel olamadım, yüzyüze geldim, yüzyüze bıraktım diye utanıyorum. belki su serpecek bi sözünüz vadır bu delikli, sevimsiz, akıl tutulmasıyla pişman olduğu tepkiyi veren bana?

    1. JUNO

      Ben de yaptım böyle bir patlama desem faydası olur mu 🙂
      Önce kendinize zaman verin.
      Yoksa bunu yapmış olmanın acısı sizi bahaneler bulmaya iter ya da karşınızdakini hazır olmadığı halde sizi kabul etmeye zorlarsınız.
      Kabul edin batırdınız 🙂
      Ama bu berbat biri olduğunuzu göstermez…
      Önce kendinize dönün, neden böyle şeyler yaptığınızı çözümlemeye çalışın.
      Arkadaşınızla yaşadığınız içinize bakmanıza vesile olsun.
      O da içine bakar… Bir yerde bir zaman samimi bir özür herşeyi halleder.
      Oraya takılmayın! Kendinizi çözün 😉
      Sevgiler

  8. ella

    Peki derdimiz onay almak sevilmek isteklerimizin kabul görmesi degilde gercekten sadece huzurlu olmak ise ne yapacagiz? Bazi insan ilişkilerinde ne yaparsaniz yapin kisa sureli bir uyum yakaladiginizi farkediyorsunuz.Bir sureligine hersey konusularak bir sekilde hallolur gibi geliyor sonrasi yine bir Düğüm.evet bizde odün vermis olabiliriz biraz ama karsi tarafin ofkesi,hırsı hep kazanan olma isteği bitmiyorsa …? Peki ama nasıl cozumleyebiliriz bu tarz ilişkileri

    1. JUNO

      UZAK DURARAK 🙂
      İlle istediğimiz hale gelecek diye bir kayıt yok ilişkiler…
      Bizi hoşnut etmeyen ilişkilerden kendimizi geri çekeceğiz.

      1. Sunny

        Doğru valla, bizi hoşnut etmeyen ilişkilerden kendimizi çekeceğiz, böyle kişilere uzak duracağız. Amma böyle insanlarla ya bir arada yaşamak zorundaysak ?

        1. JUNO

          Benim de birlikte olmakta zorlanıp yine de birarada yaşamak zoruda olduğum insanlar var…
          Onlarla biraradayız diye hoşlanmadığımız bir şekilde davranmak zorunda değiliz 😉
          Ayrıca her şeye bir bahane her cevaba bir soru şeklinde gitmek yerine her soruna bir çözüm aramak ve bunu kabahati başkasına yüklemeden yapmak iyidir!

  9. zbirsan

    Juno’cum sen cok tatlisin, yildizin hep yuksek olsun…

mağdurum da mağdurum yengeç için bir cevap yazınCevabı iptal et

Arşiv

Kategoriler

Juno - Kendi Halinde Bir Yıldız Gözlemcisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et