Site icon Juno – Kendi Halinde Bir Yıldız Gözlemcisi

4-25 Ekim MERKÜR RETROSU; Göbek Bağlarımız Üzerine Derin Sorgulamalar…

Anonim

Merkür, 4 Ekim’de Akrep Burcu’nun 2 derecesinde ”geri” dediğimiz konuma giriyor ve Terazi Burcu’na dönüp, tekrar Akrep’teki başlangıç noktasına gelmesi 25 Ekim’e kadar  sürüyor.

Aslında gölgesi dediğimiz ağır aksak süreç Eylül ortasından beri devrede ve 10 Kasım’a kadar da, usuldan etkili…

Kısacası; Ekim ayı boyunca sıfır kilometre başlangıçlar, yepyeni fikirler için başlatılacak girişimler açısından çok uygun bir zaman değil. Haritasında Merkür’ü zaten geri olan kişileri ve şirketleri tenzih ederim! Bu gruba girenler, tam tersi bu dönemde daha etkin ve şansı olabilir. 

Basındaki vaveyla nedeniyle, insanların Merkür retrolarına genel bir allerjisi var 🙂

Aslında retronun bize özel bir gıcığı yok! Olacak işe mani değiller… Ama bozulacağı olan makineyi, yürümeyecek ilişkiyi, olmayacak ortaklığı devreden çıkartmayı pek severler :))) Ve fakat bu da hayra vesiledir…

Bu Merkür retrosunun ise 8 Ekim’de yaşanacak bir Tam Ay Tutulması ve 23 Ekim’de yaşanacak bir Yarım Güneş Tutulmasını içeriyor olması yüzünden ekstra soslu geçebileceği konusunda vahim beklentiler var…

Tutulmalar hakkında zaman içinde ayrıntılı yazılar yazacağım. Ama Merkür Retrosu kapsamında bir yorum yapmak gerekirse;

Merkür ALGIMIZI belirler! Ve algılar bizim tüm hissiyatımızı, davranışımızı, konuşmamızı şekillendirir.

Algı TERS olunca, tepki de ters olabilir…

Merkür’ün plağı Akrep’te takılacağına ve retronun büyük bölümünü Terazi’de geçireceğine göre, bu dönemde düşebileceğimiz ALGI BOŞLUKLARINI öngörmek için, Akrep’in zaaflarını, Terazi temalarıyla bütünleştirmek işe yarayabilir 🙂

Akrep, herhangi bir şeyi üretmeye, büyütmeye, arttırmaya uygun bir zemin bulmak konusunda kuşkuludur. Bu nedenle en büyük zaafı tüketmek, en büyük korkusu da MAHRUMİYET’tir!

Akrep moduna girmiş olan algılarımız, bir de aykırı gitmeye başladığı zaman, bizim de en büyük korkumuz ”mahrum kalma ihtimali” olacaktır…

Neden mahrum? Büyük ölçüde Terazi’nin temsil ettiği niteliklerden…

Terazi bütünleşmenin, tamamlamanın, uyumun ve adaletin temsilcisidir. Birlikte yapma, kendisinde eksik olanları ortak çıkar sahipleri ile paylaşarak tamamlama mantığı ile davranan Terazi’nin asıl meselesi, SAHİP ÇIKILMAKTIR.

Sahip çıkanlar denilince, aklımıza önce aile üyelerimiz, eşimiz, yol arkadaşımız, iş ortağımız gibi, ortak çıkarlarımızın en yoğun olduğu insanlar gelir.

Ama bizim sahip olamadığımız türden bir bilgi veya yetenek sahibi olan – doktor, avukat, danışman, belirli bir konuda sorumluğu bizden devralan bir uzman gibi – insanlar da, bize ”belirli bir uzlaşma zemini çerçevesinde” sahip çıkarlar.

Adalet sistemi, danıştığımız ve yol göstericilik aldığımız tüm sosyal hizmet kurumları, bize bu dünyada sahipsiz olmadığımızı fark ettirir, bir insan ve bir vatandaş olmaktan dolayı yerine getirdiğimiz yükümlülükler karşısında kendimizi ait ve güvende hissettirir, bize temel ihtiyaçlarımızın karşılanması konusunda bir tür süreklilik garantisi verirler.

Uluslararası sistemde ise, ortak çıkar sahibi olan ülkeler, bir tehlike karşısında birbirlerine omuz vererek güçlü olmaya, birbirlerinin kaynaklarından faydalanmaya çalışırlar.

Dolayısıyla insan mahrumiyet kaygısını gidermek için bireysel, sosyal hatta evrensel düzlemlerde kendisini besleyen ”göbek-bağları” kurar.

İşte bu Merkür retrosu, HER DÜZLEMDE kurduğumuz göbek-bağlarını gözden geçireceğimiz ve bu bağlardaki aksaklıkları görüp, çözüm üreteceğimiz bir süreç olabilir.

”EYVAHHH önemsediğimiz bütün ilişkiler güme mi gidecek?” türünden MAHRUMİYET KAYGILARI geliştirmeyin hemen :))))

Hayat Merkür Retrolarını sadece GEREKLİ olan bitişlere vesile eder… Ya da gerekli olanları hayatımızda tutmamıza engel olan davranışlarımızı fark etmemize ve onları bitirmemize 😉

Bazı göbek-bağlarını, yalnız yararlı ve gerekli oldukları için değil, alışkanlık yüzünden de koruruz…

Onların hayatımızdaki varlığı, ”konfor alanımızın güvende” olduğuna dair bir gösterge gibidir. Ama her ilişkinin, her yakınlığın, verimliliğini ve gerekliliğini tükettiği bir zaman gelir. Buna ”vedalaşmak” deriz…

Vedalar ve mesafe ayarları gereklidir!

Bazı göbek-bağları bir süre için bize destek verirler… Nasıl yapmamız gerektiğini öğretene kadar, eksiğimizi kapatır, yükümüzü hafifletirler. Sonra da zayıflayarak ya da tükenerek hayatımızdaki etkinliklerini bitirirler. Bu bize öğrendiklerimizi kullanmak, farklı yeteneklerimizi keşfetmek, körelmiş niteliklerimizi bilemek, belli bir konuda kendimize yeterli olmayı öğrenmek için, FIRSAT verir. Ebeveynler, öğretmenler, koruyucu ve yol gösterici kişiliklerle bağlarımızda oluşan değişiklikler bu kapsamdadır.

Bazen zamanın ruhu, değişimi kaçınılmaz hale getirir! İhtiyaçlarımız artar… Ve kullandığımız kaynağın gücü, bilgisi, yetkisi, bizim ihtiyacımız ile örtüşmemeye başlar. O zaman ek kaynaklarla kendimizi güçlendirmek, ya da farklı yönlere ilerlemek, yeni gelişmelere kapı açmak kaçınılmaz olabilir. Hizmet aldığımız kişi ve kurumlarla ilişkilerimizdeki değişiklikler bu kapsamdadır.

Bazı göbek-bağları biz hiç bir çaba göstermememize rağmen oradadırlar… Biz onlardan beslenmeyi DOĞAAAL sayar ve o kaynağı ayakta tutmak için hiç bir çaba göstermeyiz. Böyle sebil misali çalışan kaynaklar, bizi tembelleştirir, sorumsuz ve özensiz olmamızda bir sakınca yokmuş gibi düşünmemize yol verir. Yani onların müsamahakar tutumları karşısında bizim özensiz tavırlarımız, MANEVİ AÇIDAN FAKİRLEŞMEMİZE sebep olur. Genelde aşırı verici olan tarafın isyan etmesiyle sistem bozulur. Alış-veriş dengesinde ”tüketici ve devamlı borçlu” hissettiğimiz bütün bağlar bu kapsamdadır.

Bazı göbek-bağları sadece biz tuttuğumuz için oradadırlar… Biz kendimizi ait, gerekli, önemli, sahipli hissetmek için, bir şeyi kendimize odak seçer ve onu sınırsız sorumsuz bir biçimde besler ha besleriz. Bunun sevgiyle mevgiyle ilgisi yoktur. Bunun anlamsız, önemsiz ya da yalnız kalma korkusuyla ilgisi vardır… Teslimiyet ve fedakarlık gibi görünse de, özünde tek taraflı bir hakimiyet ve sonsuz bir kontrol  duygusu içeren böyle ilişkilerin temeli, çocukluğumuzda kurduğumuz göbek bağlarından kalma sağlıksız alışkanlıklara dayanır. Genelde, sorumsuzca alan tarafın sorumsuzluğu abartması ve sınırsızca verecek kaynağımızın kalmaması ile sistem bozulur. Alış-veriş dengesinde ”tükenmiş ve devamlı alacaklı” hissettiğimiz bütün bağlar bu kapsamdadır.

Akrep’in korkusu mahrumiyet ise, becerisi çözüm üretme ve hayatta kalma yeteneğidir! Terazi ise, uzlaşarak çözüm bulur ve hayatta kalır…

Göbek bağı kurduğumuz insanlar, oluşumlar, kurumlar ve çevreler ile uzlaşma sağladığımızı sandığımız konular, hayatta kalma yeteneğimizi desteklemiyorsa, ya da biz bu bağları hayatta tutacak kadar güçlü ve yeterli değilsek, bu uzlaşmaların kuralları masaya yatırılmalı, ve bağların yapısı dönüşmelidir.

Bazen MAHRUMİYET korkusu bizi hiç bağlanmamaya, bazen bağlarımızı fazla hırpalayıp  ne kadar güvenilir ve dayanıklı olduklarını fazla zorlamaya, bazen ya bir aksilik var ben göremiyorsam diye fazla kuşku duymaya, bazen kendi değerimizi alabildiklerimizle ölçtüğümüz için fazla talepkar ve beklentili olmaya, bazen kaybetmemek için aşırı vermeye ve bunun anlamını ve gereğini dahi sorgulamamaya iter… Ve sonuçta da illaki birşeyden mahrum kalırız… Ya güvenirliğimizden, ya kıymetini bilmediğimiz nimetten, ya özsaygımızdan, ya da huzurumuzdan!

Bağlılık ile bağımlılık arasındaki farkı anlamak, vazgeçilmezlerimiz ile ilişkilerimizde daha adil ve makul olmak, alışveriş listelerimizi elden geçirmek, beklentilerimizin ne kadar anlamlı olduğunu sorgulamak, sunduklarımızın ne kadar gerekli olduğunu ya da verimli kullanıldığını düşünmek, doğal hak, bencillik, fedakarlık gibi kavramlarımızın içini boşaltıp yeni tanımlarla doldurmak hepimiz için gereklidir.

Bu Merkür Retrosu, başkalarıyla aramızdaki ama en önemlisi kendi kafamızdaki ihtiyaç listelerini, öncelik dizimlerini, paylaşım kurallarını masaya koyacağımız ve neden vazgeçmemek için neyi feda edebileceğimize karar vereceğimiz bir devre olacaktır…

Hepimize iyi seçişler ve anlamlı vazgeçişler olsun 🙂

Açık ve gizli bencilliğimizi kurban edelim ki, ömrümüz bereketli olsun ve emeklerimiz hak ettiği değeri bulsun…

Böyle ciddi bir yazının altına biraz eğlence gerekir mi VALLA gerekir!

Jessica Simpson, bir Willie Nelson klasiği olan ve 70’li yıllarda Nancy Sinatra tarafından ünlenen bir parçayı Strip-Club estetiğinde yeniden yorumlamış :))))) These Boots Are Made for Walking… Bu botlar yürümek için yapıldılar ve bu gidişle senin üzerinden geçerken onları giyeceğim diyor! Auuwww :)))

Exit mobile version