Site icon Juno – Kendi Halinde Bir Yıldız Gözlemcisi

29 Temmuz’da Davut’un Yıldızı Gökte Beliriyor…

Detail from ''Creation of Adam'' by Michelangelo

Davut’un Yıldızı, Koruyucu Kalkan olarak da bilinen bir altı köşeli yıldız formudur… Başlı sonlu içiçe geçmiş ik uçurtma formu gibi de algılanabilir. Doğum haritasında bu izi taşıyan kişinin beşikten mezara koruma ve yönlendirme altında olacağı ve hayata ne amaçla başladıysa, o amacı tamamlamış olarak bitireceği söylenir… Oldukça nadir görülen bir oluşumdur. Ay, Düğümleri, MC veya Yükselen noktası gibi bileşenlerin de dahil olmasıyla anlık bir görünüm mahiyetinde de oluşabilir. Ancak 29 Temmuz göğünde bu formun güneş sistemindeki 6 ana gezegen tarafından oluşturulduğuna şahit olacağız.

KORUYUCU KALKAN’ın Bileşenleri

İstanbul merkezli olarak saat 22:33:43’de, Yükselen Noktası tam sıfır derece KOÇ ve MC sıfır derece Oğlak iken – yani bir anlamda herşey fabrika ayarlarına döndüğünde – Oğlak’taki Pluto, Boğa’daki Ay ve Başak’taki Venüs bir toprak üçgeni oluşturuyorlar. Pluto bu üçgenin tepe noktasına ve haritanın da 10’uncu evine – yani misyon evine – yerleşiyor. İkinci üçgenimiz ise – ne zamandır işler durumdaki – Yengeç’teki Jüpiter, Akrep’teki Satürn ve Balık’taki Neptün’den oluşan büyük su üçgeni… Bu üçgende 4’üncü eve – yani dünya mekanına – yerleşen Jüpiter’e, Lilith, Mars ve Merkür’den oluşan bir Yengeç Stelyumu eşlik ediyor.

Lilith ve Selena Meselesi… 

Eskiler, Davut’un Yıldızına Lilith yani kara ay değil de, Selena yani beyaz ay eşlik edince, oluşumun daha da güçlü bir hal aldığını söylerler… Bu kez Lilith Jüpiter’in yanıbaşından dahil olmuş konuya amma velakin, Selena da Satürn ile Kuzey Ay Düğümü arasında 10 derece Akrep’te yerleşiyor…

Bu iki hatunun taşıdığı anlamı şöyle bir tanımlayalım; benim ikide bir sataşmadan duramadığım Lilith Apla, bilindiği üzere dünya ahvaline kendini kaptırmış bir kişilik…. Arzulu, hırslı, kırgın, kırıcı, intikamcı… Yani tam bir prime-time dizi kahramanı 🙂 Baktığında dizinin akışını o belirliyor gibi duruyor… Ama hayata baktığımızda, asıl senaryonun içimizdeki Lilith’i eğitmek, hem kendisini kaptırdığı hem de başkalarını içine çektiği çıkmazların, bir yere çıkmadığını gösterip, yeni bir yol çizdirmek üzerine kurgulandığını görüyoruz!

Selena ise, dünya aleminin yükünü sırtından atıp, sonsuz saadeti an be an hissederek  varolmak, yani cenneti dünyada yaşamak kaabiliyetimize işaret ediyor! Ama bu da öyle kendiliğinden olmuyor… Yanıp pişerek bu hale varılıyor. Dolayısıyla Lilith ile Selena aslında birbirlerinin varolma ihtimalini içlerinde taşıyan iki enerji… Siyahın içindeki beyaz, beyazın içindeki siyah gibi, birbirinden türeyen iki varoluş hali…

Bir Uçurtma Daha Var…

Davut’un Yıldızı’nın yanısıra, gökte bir uçurtma daha var… Kuzey Düğümü – Selena – Satürn üçlemesinden başlayıp, bir kanadı Neptün ve Chiron’a, diğer kanadı Yengeç Stelyumuna uzanan ve Güney Düğümü – Ay ikilisinde sonlanan bir uçurtma…

Kuzey Düğümü’nün konumu ilginç… Zira ”Tac’ın İncisi” olarak da bilinen Alphecca sabit yıldızı ile kavuşuyor. Mitolojide bu tacın, Bereket Tanrısı için seçilmiş olan geline takıldığı anlatılır…

Gökyüzünde bir DÜĞÜN var galiba o gece…  Ve belki de düğün gecesinde gebe kalacak bir gelin! Neden mi?

Koç’un sıfır derecesi yani haritanın kuruluş anı, Scheat sabit yıldızına denk geliyor. Bu sabit yıldız, Pegasus’un sol ayağıdır. Pegasus ise Yüce Tanrı Jüpiter’in yıldırımının ve bu yıldırımla birlikte özünden fışkıran yaratıcı enerjinin habercisidir…

Bir tohum ekiliyor demek ki toprağımıza… İçimizde taze bir ENERJİ CAN BULUYOR!

MEALİ…

Biz bu yaşlı dünyaya nesiller boyu DNA’mızda kodlu olan Yaratan enerjisinin vücut bulmuş hali, yani varisler ya da halifeler olarak geldik. Ama bedenimiz dünyanın çamurundandı… Bu nedenle dünya derdi bizi kendi çamuruna kardı ve güneşimiz balçıkla sıvandı… Gelgelelim şimdi balçığın dökülme ve özün açığa çıkma zamanı!

29 Temmuz gecesinin haritasında Güneş Satürn’den kare açı almakta… Yani benliklerimiz zora koşulmuş durumda azcık :))) Ama maksat eziyet değil… Bize benliğimizi fazla büyütüp, özümüzü fazla unuttuğumuz gerçeği, dünyevi zorluklar ile hatırlatılmakta! Yalan dünya adından belli… Ne kadar emek versen, yapacak sana bir hayırsızlık 🙂

Dördüncü evde, Yengeçte yer alan ve Lilith-Jüpiter-Mars-Merkür stelyumu, iç dünyamızın bir resmi gibi; Teslimiyetçi ve sevecen görünse de aslında kendine acıyan, fedakarlığı karşılığını arayan duygusal bir manipülasyona dönüştüren, mızıl mızıl bir kadın var sanki hepimizin içinde…  Lilith, onun aklına girip ”ya kurbansın ya avcı” diye kışkırtıyor… Örselenmiş dişi enerji, şefkatin ve vicdanın yitirilmesine neden oluyor… Umutsuzluk ve çıkışsızlık algısı, her anlamda kısırlaştırıyor hayat içindeki duruşumuzu.

Ama gökler bir kez daha merhamet etmekte Jüpiter’in yorgun gelinine! Bir koluna Satürn – Selena – Kuzey Düğümü girmiş, öbür koluna da Neptün ve Chiron… Gelin hoop diye atılıyor Pluto’nun dönüştürücü kollarına. Belki eskimiş, ağırlaşmış, kullanılmaz hale gelmiş duygusal bedeni, ateşte yanıyor ama sonuçta küllerinden doğuyor!

Pluto’dan başlayan üçgen Güney Düğümü – Ay ikilisine yani başına taç konmuş yeni geline uzatıyor bir kolunu ve öbür kolda bu gelin, Başak’taki Venüs’e yani temiz ve verimli bir toprağa dönüşüyor!

Anın yükselenini yöneten Mars ile Pluto’nun karşıtlığı, Uranüs’ten de T-kare almış… Yani müthiş bir gerilimle birlikte, yıldırım misali bir enerji çıkıyor ortaya ve kolu 150 derecelik bir açıyla Venüs’e ulaşıyor… Pegasus’un haberini verdiği yıldırım bu! Özden fışkıran taze bir enerji ekiliyor yeniden temizlenen toprağa… Sıfır derece Koç misali, fabrika ayarlarımıza geri dönüyoruz 🙂

Son Söz

”29 Temmuz gecesi bize ne olacak?” diyenlere, önemli olan o gece olanlar değil, o gecenin vesile olacakları diyebilirim ancak… Yani bir kapı açılacak, bir tohum ekilecek ve arada neler olup bitecekse, yaşlı yorgun dünyanın, kendine acıyan, kızgın, umudunu gitgide kaybeden ve bu yüzden de şefkat ve vicdanını yitirmeye başlamış olan çocukları, ışığı yeniden görecekler…

”HEPİMİZ Mİ?” derseniz… Evet, biraz gayret, biraz metanet ve biraz iyiniyetle herkes!  Ama kader dediğimiz yol bile seçimlerimizle açılır önümüzde…

Her insanın önünde bir yıldız belirir bir gün… Bir umut, bir iyicil el, bir mucize… Ama kimi tutar o eli ve Selena’nın kaderine yürür… Kimi gözünü yakan, uykusunu bozan bu ışığa sinirlenir ve küskün ve hırslı bir gelin gibi Lilith’in perdesini çeker üzerine…

Dilerim hayatımıza düşen yıldırımlar ve meydana gelen kaçınılmaz değişimlerin, ”sadece ve mutlaka” hayra vesile olduğunu fısıldar bize kalbimizdeki küçük kuş… Dilerim kaygıyı cesarete, şaşkınlığı sevince çevirir ve umutla yürürüz, buraya gelirken bize varmamız için gösterilmiş zirveye doğru…

Davut’un Yıldızı bazen görünür gökyüzünde ve bize aslında daima korunmakta olduğumuzu hatırlatır. Ama umudunu ve imanını kaybetmeyenlerin hepsinin içinde, zaten o yıldızdan bir tane vardır. Ne zaman biraz fazla kararsa ortalık, kendi yıldızlarının ışığı parlar ve bir ses gelir kulaklarına derinden; … HATIRLA!

IŞIĞIMIZIN DAİM OLMASI DİLEĞİYLE…

Bu yazı için seçebildiğim tek müzik… THE FEELING BEGINS … Passion of Christ – Peter Gabriel

http://www.youtube.com/watch?v=uTAaKAVpOOM

[youtube=http://www.youtube.com/watch?v=uTAaKAVpOOM]

Exit mobile version