Site icon Juno – Kendi Halinde Bir Yıldız Gözlemcisi

21 Aralık 2020 Jüpiter Satürn Kavuşumu – BEN’den BİZ’e Geçiş Vakti…

21 Aralık 2020 günü, İstanbul’a göre 19:21’de Jüpiter – Satürn arasındaki kavuşum tam halini alıyor. Bu kavuşum gerçekleşirken;

Jüpiter – Satürn kavuşumları 20 yılda bir gerçekleşirler ve bu kavuşumun gelecek 20 yılın kalitesini belirleyen bir gösterge olduğuna inanılır. Bu kavuşumun bir özelliği de 1623’den bu yana meydana gelen ilk en yakın kavuşum olmasıdır.

Kova Burcu’nda yani yine Hava Grubu’nda meydana gelecek 21 Aralık 2020 kavuşumu, 1980’de başlayan Hava Açılımın yeni bir boyuta geçmesi anlamına gelmektedir. Hava Grubu’ndaki kavuşumlar serisi Rönesans Döneminin başlangıcı olan 1400’lerden bu yana yaşanmamıştır.

Biliyorum biraz TEKNİK girdim konuya 🙂 Ama böyle göstergelerde böyle bilgilere accık girmek lazım… Şimdi alıştığınız türden bir MEAL’e geçebilirim.

Mana olarak Jüpiter ”açılım, genişleme, refah, bolluk, cömertlik” simgesidir. Satürn ise ”kontrol, sınırlama, eğitme, hizaya ve yola getirme, düzen kurma” ile ilgilidir. Bu iki niteliğin yanyana gelmesi tam anlamıyla ”bolluğun nasıl yönetilip nasıl dağıtılacağını” belirleyen İDARİ SİSTEM ve YÖNETİCİ GÜÇ kavramını çağrıştırmaktadır.

Bu iki gezegenin ve hatta Pluto’nun da Oğlak Burcu’nda olduğu bir yılı tamamladık. Ekonomide ve politikada arkaik güç ve düzen kalıplarının, sosyal düzlemde ise pandemiye bağlı aşırı kontrolün etkin olduğu bir dönemdi… Adeta kimse bize ne istediğimizi sormuyor, birileri biz faniler adına çok kritik kararlar alıyor ve bize sadece boyun eğmek kalıyor gibiydi. Tüm dünya 2000’lerin sıkıntılı ekonomik koşulları altında sosyal refah ve bireysel özgürlük aramak yerine ekmeğinin derdine düşen insanların tercih ettiği ata-erkil ve tutucu politik yönetimlerin en baskıcı haline şahit oldu. Ve ”insan odaklı” olmayan bu yönetim tarzının insani sorunlar yaşandığı zaman ne kadar işlevsel olabildiği sorusu da kendiliğinden cevap buldu.

Sistem ve düzen yanlısı Oğlak’ın tersine Kova, işlevini kaybetmiş sınırlar ve kurallara, arkaik düşünce kalıplarına, ataerkil ve tutucu idari sistemlere başkaldırmayı temsil eden bir burç. Sosyo-ekonomik katmanlar arasındaki eşitsizlik, ayrımcılık, ulusalcılık ya da dini tutuculuk gibi kavramlara savaş açmak, tam da Kova’nın işi!

Önümüzdeki birkaç yıl Trump’ın düşüşü ile başlayan Tek Adam tipi ”mutlak hakimiyet isteyen, sorgulanmayan, tevazu bilmeyen, karar veren ama oluşan sonuçların sorumluluğunu almayan, sosyal olarak ayrımcı ve kültürel açıdan önyargılı” politikacıların dünya sahnesinden çekilişine şahit olacak. 2023 yılında Pluto’nun da Kova Burcuna geçmesi ile Dünya tüm Ağır Abilerin – ağır etkili gezegenler – Oğlak’ta olduğu baskıcı sürecin son kalıntılarından da kurtulacak.

”Ben herşeyi hepiniz adına bilir ve yaparım!” diyen politikacıların yerini ”Dünya ve insanlık için neyin gerekli olduğunu düşünüyor ve uyguluyorum!” diyenler alacak.Darkafalılık ve tutuculuk artık kabul görmeyen değerler olacak. Bunu yerine söylemlerinde ”ileri görüşlülük, uzmanlığa önem verme, araştırmacı ruh ve geleceği inşa etme gayretine” yer veren yöneticiler göreceğiz.

Corona’nın başlattığı sosyo ekonomik dönüşüm dalgası, her şeyi insanlar adına bilme iddiasında olan yöneticilerin yeterli olamadıkları konuların ortaya çıkmasına neden olacak. Tüm insanlığın sorunu haline gelen bir meselenin böylesi bir gündem oluşturması ise, çözümün de tüm insanlığı dikkate alarak yaratılacağı konusunda bilinç oluşmasına yardım edecek.

2021 yılının ilk ayları yeniden yapılanmanın önünü açan bir şaşkınlık ve yıkım süreci olabilir. 17 Ocak 2021’de gerçekleşecek Uranüs – Jüpiter karesi ve 17 Şubat 2021’de gerçekleşecek Uranüs – Satürn karesi, arka planda klamış, baskılanmış gerilimlerin sert bir patlama ile gün yüzüne çıkmasına neden olabilir.

Yılın ilk döneminde gündem oluşturabilir.

Ardından gelen süreçte ise dünyayı bu hale getiren politikalara yepyeni bir gözle bakmak, insanlık olarak yaptığımız ”MİYOP” seçimleri tartışmaya açmak, başlı başına bir öncelik halini alacaktır. Dünyanın yönetilme şeklini meşrulaştırmak için duygusal veya mahalli söylemlerden ziyade bilim, teknoloji veya sosyal bilimler gibi uzmanlık alanlarını referans alan göstergeler kullanılacaktır.

Bireysel düzlemde ise;

bir süreç başlamıştır. Daha doğrusu önümüzdeki yıllarda çıkış yapacak kişiler bu kapsamda düşünmeye ve davranmaya açık olanlardır!

İnsanın en büyük sorunu geleceği tasarlarken geçmişin kalıplarına takılı kalmasıdır. Bilinmezliğin taşıdığı olasılıkları düşünürken, geçmişten getirdiğimiz KORKU ve YARGILARI devreye sokup, geleceğe BAŞKA TÜRLÜ BİR ŞEY olma şansını vermeyiz! Aldığımız eğitim, yaşadığımız deneyimler itibariyle belirli bir perspektife sahip olduğumuzu zannederiz. Ancak genetik hafızamızdan, aile çevremizden, sosyal bağlarımızdan kaynak bulup bilinçaltımızı şekillendiren kalıplar, bizi ”kendisine ait bile olmayan” bir geçmişin yönlendirmesiyle yolunu çizen ve yeni olasılıklara karşı duyarsızlaşmış biri haline getirir.

Bu yüzden de ya geçmişten bu güne taşıdığımız öncelikler, beklentiler ve özlemler doğrultusunda hayaller kurar, mutlu ve doyumlu olmak için geçmişten – hatta bizim varoluşumuzun öncesinden – gelen sosyal kalıplarla formatlanmış bir bilincin yarattığı tasarımlara meylederiz… Ya da geçmişte başımıza gelmiş olumsuzlukların tekrar etmesinden çekinir ve kaygılı bir bilinçle oluşturduğumuz ”korunma sistemleri” ile etrafımıza gelişmemize ve yeni algılar geliştirmemize engel olan  duvarlar öreriz.

Tarihsel olarak uzun aralıklarla meydana gelen ve geniş bir zaman diliminin kalitesini belirleyen gök görünümleri oluştuğunda, bilinçaltımız ve genetik hafızadan gelen kodlarımız tetiklenir! Benzer gök görünümlerinin oluştuğu dönemde genlerimize sinmiş olan kayıtları elden geçiririz. Aynı soruları sorar ve yeni cevaplar vermek zorunda kalırız. Bu bizim insanlığın kollektif bilincine katkımızdır!

Yaşadıklarımıza kokru ve önyargı ile bakar ve içimize kapanırsak, bu değişime direnç göstermemize ve bir anlamda ”yeni enerjiye girememeye” neden olur. Böyle bir DİRENÇ oluşmaması için genelde yeni bir enerjinin devreye gireceği zamanların öncesinde insanlık sert yıkımlar yaşar ve format atılmaya hazır hale getirilir. 2000’lerin başından bu yana yaşadığımız yıkımlar özellikle maddi ve manevi düzlemde değerlerimiz ve önceliklerimiz konusunda kökten sarsıntılar yaşamamıza, arkaik düşünce inanç ve davranış kalıplarımızın ürettiği sonuçlara şüpheyle bakmamıza nedne olacak kadar serttir.

Şimdi girdiğimiz dönem YARGISIZ ve yeni bir çözüm bulmak konusunda ŞEVKLİ bakarsak, kendimizi korumak için düşünmeden verdiğimiz tepkilerin, sorgulamadan kullandığımız savunma yöntemlerinin aslında hayatlarımızı sabote ettiğini, tutunduğumuz tavır ve kalıpların bizi aşağı çektiğini ve çaresiz bıraktığını görebiliriz.

Jüpiter’in Kova’ya girmiş olması üzerimizde adeta bir ”Bilinç Aşısı” etkisi yapabilir!

”Madem mutlu değilim… Madem benim kullandığım yöntemlerle elde ettiğim şeyler beni tatmin etmedi… O zaman neden bana tanıdık gelmeyen yöntemlere bir şans vermiyorum?” diye kendimize sorabiliriz.

Bu süreçte;

Önümüzdeki dönemde çokça gözden geçireceğiz.

Toplumsal alan bizi boyun eğmeye dayalı bir uzlaşmaya mecbur bırakıyorsa, bu kaçınılmaz olarak bir iç baskıya ve yoğun tepkiye yol açar. Birliktelikler BENZEŞME üzerine şekillendiğinde, farklıklar silinir ve GELİŞME’nin önü tıkanır! Farklılıklarımızı saklamak ya da çatışma konusu haline getirmek yerine, barışçıl yöntemlerle dile getirmek ve kabule açmak… Diğerlerinin farklı yanlarını da yargılamadan anlamaya ve onlarla ortak amaçlarımız için yanyana durmayı ama içiçe geçmeden birbirimizden faydalanmayı kolaylaştırır.

Kimse kimsenin hayatının merkezi ya da belirleyicisi olamaz! Herkes kendi hayatının merkezinde, kendi seçimleri ve tavırlarından sorumlu ama başkalarına karşı duyarlı  ve yükümlüdür. Kendisi gibi olan bütüne kendindeki en iyiyi çıkartarak katkıda bulunur. Bu katkısıyla da kabul ve saygıyı hak eder. Özgünlüğümüzü ve özgürlüğümüzü muhafaza edebildiğimiz ölçüde, üretken, yararlı ve kendinden hoşmut olur, hem kendimizle barışık hem de başkalarıyla bütünleşik kalırız.

Yargısızlık ve Olduğu Gibi Kabule Geçme konseptleri bir çok maneviyat akımı tarafından anlatılmaktadır. Ancak kişisel düzlemdeki yorumu ”ne yapılırsa yapılsın sineye çekmek” boyutuna takılı kaldığı için, bu söylemler de bir tür boyun eğme davranışına hizmet etmektedir. Oysa ”yargısızlık ve kabul” boyun eğmek değil ”olanı olduğu gibi görmek ve değiştirmek yerine uygun yere koymaktır!” Bu hem sosyal hem bireysel alanda böyledir. Biz bir varoluş halini yaşarız… Bu kimseye karşı ya da kimse için değildir. Bu hal bilincimiz, önceliklerimiz ve tercihlerimizle ilgilidir. Başkalarının hali de onların bilinç, öncelik ve tercihlerini yansıtır. Bunları korumak konusunda her insan dirençlidir. Bu direnci ancak hayat kırar ve kişileri dönüştürür.

Kova’nın en önemli özelliği olaylara duygusal tepkiler vermek yerine mantıklı ve yaratıcı çözümlere gitmesidir. Duygusallık, duyarlılığın bireysel kaygılarımızla içiçe geçip bizi olaylara dışarıdan bakmaktan alıkoymasıdır. Aşırı duygusal tutumların hepsinde korunma isteği ve kaygı vardır. Ancak bunu aştığımızda olayları daha geniş bir perspektiften görür ve çözüme gidebiliriz. Yani o çok istediğimiz KORUNMAYI mümkün kılacak çözüm bile aşırı savunmacı olmayı bıraktığımızda ortaya çıkar.

Hayat bize her gün yeni sorular sordurur… Biz çoğu kez bu sorulara eski cevapları veririz zira geleceğe geçmişin gölgesinden bakarız. Bilincimiz hayat içerisinde dönüştükçe, yargılarımız kırıldıkça, olumlu ya da olumsuz beklentilerimiz ve ısrarlarımız azalıp, olanı kabule geçme ve olandan mümkün olan en yüksek faydayı elde etme gayretimiz sürdükçe, eski sorulara yeni cevaplar verir ve gelişmeye devam ederiz. Verdiğimiz cevaplar içinde korku temelli yaklaşımlar azaldıkça kendimize, içinde yaşadığımız dünyaya ve insanlara anlayış ve sevgi ile yaklaşırız.

Evren kadar kadim sorularımıza, yepyeni cevaplarımız olsun… Evrimimiz daim olsun!

Age of Aquarius – Kova Çağı … HAIR filminin unutulmaz şarkılarından biri de bu yazıya eşlik etsin.

 

Exit mobile version