20 Temmuz 2016, Oğlak Burcu'nda DOLUNAY; Güvenlik Sınırlarımız Hakkında Dersler…

klimt
Resim:

20 Temmuz 2016, Oğlak Burcu'nda DOLUNAY; Güvenlik Sınırlarımız Hakkında Dersler…

20 Temmuz 2016 günü, İstanbul’a göre saat 01:56’da DOLUNAY adını verdiğimiz Güneş – Ay Karşıtlığı tam halini alıyor. DOLUNAY haritasını yorumlarken aşağıdaki bileşenleri dikkate alıyorum;

  • AY, Oğlak Burcu’nun 27 derecesinde ve  haritanın 9’uncu evinde yer alıyor. Güneş ise Yengeç Burcu’nun 27 derecesinde ve haritanın 3’üncü evinde yer alıyor. Bu durumda Ay aynı zamanda 3’üncü evin de yöneticisi konumunda. Güneş ise 4’üncü evin yöneticisi.
  • Güneş, Ay, Chiron ve Mars arasında bir uçurtma formu var. Chiron 11’inci evde ve retro konumda, Mars ise Akrep’te ve 6’ıncı evde.
  • 12’inci evdeki Uranüs, AY ve Güneş ile T-kare görünümde.
  • AY’ın girdiği Oğlak Burcu’nun yöneticisi Satürn, Yay’da retro konumda ve 7’inci evde.  Neptün ile kare görünümde!
  • Haritanın Yükseleni İkizler’in 2 derecesi. İkizler’in yöneticisi Merkür Aslan Burcu’nda, haritanın 4’üncü evinde, Venüs ile kavuşumda ve Satürn’e ılımlı açı yapıyor.

MEALİ ;
GÜVENLİK hala en önemli meselemiz!

  • Beklenmedik yerden çıkıveren bir atakla fiziksel ya da zihinsel düzlemde ne kadar kırılgan ve savunmasız olduğumuzu görmemiz mümkün…
  • Saldırıya uğrama, kırılgan olma, zarar görme kaygımız yüzünden kendimizi çok kapattığımızı, ya da korunma iç güdüsü ile çok aşırı tepkiler verdiğimizi fark etmemiz de gerekebilir!

Sosyal düzlemde, ”MÜLTECİLER” ya da daha doğrusu tam bir hukuki statüsü olmayan yabancı misafirlerimizle ne yapmamız gerektiği konusu epey bir gündem oluşturabilir.
Terörist ataklara, veya sınırımızdaki ülkelere karşı ne kadar güvende olduğumuzu tartışmak zorunda kalabiliriz. Uluslararası ilişkilerde almamız gereken tutum, ülke bütünlüğünü savunmanın ne anlama geldiği gibi meseleler çokça tartışılabilir.
Basın özgürlüğü, yargının bağımsızlığı, hukuki açıklar ve bunlara bağlı oluşan zaafiyetler, adalet sisteminin vatandaşları korumak için yeterli olup olmadığı, eğitim sisteminin işlevselliği, öğretim müfredatının nasıl şekillenmesi gerektiği gibi konularda da tartışmalar devam edebilir.
İktidar odakları arasında sert tartışmalar, iktidarını korumak veya kabul ettirmek isteyen kişiler ya da grupların aşırı güç uygulaması, toplumsal olarak bilinen bazı figürlerin gözden düşmesi, bazı yetkilere, erişim imkanlarına beklenmedik kısıtlar getirilmesi söz konusu olabilir.
Bireysel düzlemde ise, KİŞİSEL GÜVENLİK SINIRLARIMIZ ve bunlara sahip çıkma şeklimiz üzerinde çalışmamız gereken bir zaman olacaktır.
Kimse kırılgan olmak istemez… Oysa herkes ama herkes bir şekilde birileri tarafından incitilmeye, haksızlığa uğramaya, fiziksel, maddi ya da duygusal olarak zarar görmeye açıktır.
Hepimiz bu kırılganlığımızı bir şekilde gidermeye, kendimizi bir şekilde güvende tutmanın yollarını bulmaya çalışırız.
Aynı şekilde başka insanların kendi güvenlik alanlarını korumak için aldıkları önlemler ve takındıkları tutumlardan da etkileniriz.
Bu DOLUNAY’da;

  • Bize güven verdiğini düşündüğümüz ilişkilerin ne kadar güvenilir, özgürlük sağlayıcı ya da adaletli olduğunu sorgulayabilir, mesafe ayarı yapmak, kendimize bağımsız bir hareket alanı belirlemek ihtiyacını hissedebiliriz. Yakınımızda olan insanlar da bizden kendilerine ait bir hareket alanı talebinde bulunabilirler ve bize uygun gelmeyen seçimler yaparak ilişkide mesafe alabilirler. İlişkilerimizin KARŞILIKLI güven ve özgürlük duygusu sağlayacak bir mesafede şekillenmesi için yeni düzenlemeler yapmamız gerekebilir.
  • Güveni sağlayan şey SÖZLER ve DAVRANIŞLAR arasındaki uyumdur! Etrafımızdaki insanların söyledikleriyle yaptıkları arasındaki farkları gözlememiz ve buna göre hayatımızdaki rollerini değerlendirmemiz gerekebilir. Aynı şeyi kendimiz için de yapmamız gerekecektir! Eğer bu konuda tutarsızsak, etrafımızdan eleştiri alabiliriz. Ortak amaçlarımızı, kontratlarımızı, neyi sağlamak için neyi yapmaya hazır olduğumuzu bir daha gözden geçirmek ve bu konuda dürüst olmak durumunda kalabiliriz.
  • Korumamız, değiştirmememiz, elde tutmamız gerekenlerle ilgili ÖNCELİK SAPTAMAMIZ gerekebilir! İnsan bazen bir şeyleri elde tutmak için, bir şeyleri feda eder. Bizim için en kıymetli olanın ne olduğunu – örneğin para ya da diğer kaynaklar, onur, huzur, alışkanlar, saygınlık vb. – bulup onu sağlam ve çiziksiz tutmak ve bu amaçla bazı alanlarda geri adım atmak gerekebilir. Ya da bu güne kadar feda edemediğimiz öncelikler yüzünden ne kadar zarar gördüğümüzü fark edip, yeni bir sıralama yapmak zorunda kalabiliriz.
  • BASKI ALTINDA KALINCA nasıl davrandığımızı görmek, kendi zaaflarımızı en iyi fark ettiren durumdur! Birileri bizi fazla zorluyor, açık ya da üstü kapalı yöntemlerle huzurumuzu kaçırıyor ise, nereye kadar geri çekilebildiğimizi, neleri feda edebildiğimizi, neleri savunmak için ne kadar ileri gidebildiğimizi görürüz. Bazen de kendimizi korumak için fazla ileri gidebildiğimizi, bize yapılmasını istemediğimiz şeyi sadece savunma güdüsü ile yapabildiğimizi, ya da kendimizden başka kimseyi umursamadan, duygusuz ve soğuk kararlar alabildiğimizi fark ederiz.. Bu bizim için, korku ve cesaret tanımlarımızı, insanlığımızı, adalet duygumuzu, özgüvenimizi, değer sistemimizi yeniden elden geçirmek, kendimize dürüst olmak ve yeni bir duruş belirlemek için eşsiz bir deneyim de olabilir.
  • Mükemmel olmaya çalışmanın ya da öyle görünmenin kırılganlığı örtmek için en iyi yöntem olmadığını fark edebiliriz! İnsanı en güvende tutan şey başta kendi zaafiyetlerini iyi tanımak ve onları yönetmek için sürdürülebilir yollar bulmaktır. Yapamayacağımız şeyleri söylemekten kaçınmak, eksiklerimizden utanmak, ya da içini göstermeyen bir gökdelen camı gibi davranmak da bizi insan ilişkilerinde kırılganlıktan korumaz! Aksine etrafımızdakilerin de bize nasıl yaklaşmaları gerektiği konusunda yanlış imajlar edinmesine neden olur. Sınırını bilmek ve bildirmek, fazla talebe maruz kalmamayı da, yardım almayı da, anlamsız müdahaleler alıyorsak uygun mesafeye çekilebilmeyi de kolaylaştırır. Ve artık hepimiz için bunu öğrenmenin zamanıdır 🙂

İncitilebilir olduğunu görmenin acısı,  çoğu kez incinmenin verdiği zarardan daha büyüktür!  Zira biz kendimizi hep güçlü, üstte, galip, yeterli, kusursuz, açıksız, sarsılmaz, su geçirmez hissetmek isteriz. İncitilmiş olmak bize SEVİLMEMEK gibi gelir…
İnsan İNCİTİLMİŞ olmaktan UTANIR! Bunu göstermek, sevilmediğimizi açık etmek gibidir.
Bu yüzden ASIL İNCİNMİŞ YERİMİZİ saklamak için, bir sürü kılıf, kapak, tutum geliştirir,
Ve şikayetimizi HAYATA KARŞI GENEL BİR GÜVENSİZLİK olarak yansıtırız.

OYSA HERKES İNCİTİLEBİLİR…
İncitilmiş olmanın sevilmeye layık olmamakla bir ilgisi yoktur! İncitenin korkaklığıyla, zayıflığını zorbalıkla örtme arzusuyla, kendine ve bu yüzden de hayata ve insanlara karşı sevgisizliği ve sorumsuzluğuyla, kendi yaralarını gidermek için daha iyi bir yol bilmiyor olmasıyla ilgisi vardır!
Bizi inciteni HOŞGÖRELİM demiyorum 🙂 İncitici bir davranışı hoş görmeye gerek yoktur.
Zira HOŞ değildir!
Ama bilin ki inciten de, incitilmiş olma deneyiminden geçmiş ve bundan hastalanarak çıkmış biridir.  Onun derdi bizimle değil kendisi iledir.
Biz hastalanmadan geçelim bu yollardan…
İncinme korkusuyla VİCDANSIZ ve ADALETSİZ olmayalım.
İNCİTİLEBİLİR olmaktan utanmayı bırakalım bir yana… İncinmemize neden olan duruma kendi katkımız da olduysa – fazla iyi niyetli, güçsüz, saf, sabırlı, ürkek, aymaz filan olduysak mesela – KENDİMİZİ AFFEDELİM!

Bizi incitmiş olan olaylar ve insanlara karşı beslediğimiz AŞIRI KIZGINLIĞIN altına, kendimize olan kızgınlığımızı, kendimize yönelik yargılamalarımızı, ve pişmanlığımızı saklamayalım. Bu duygularla yüzleşelim, çıkartmamız gereken ders varsa çıkartalım,
Ve kendimizi yeniden tam ve bütün ve aydınlık ve sevilebilir hissedelim.

Acılar geçer… Biz onları kendimize sebep ve sonuç etmeyelim.
Sonra da İNCİTEN ve İNCİTİLEN ikillemlerinin sarmal cazibesinden olabildiğince uzak durmayı öğrenelim 🙂
Zira insan acı deneyimlerini yeniden sahneleyip,  BU KEZ GALİP ÇIKABİLDİĞİNİ GÖRMEK ister! Ve bu derin arzu bizi benzer senaryoların içine çeker ha çeker…
İnsanlar – anne babamız bile – bizi ancak kendilerini sevebildikleri kadar sever, ancak o kadar iyi davranırlar. Kendimize, başkalarının davranışları üzerinden değer biçmemeyi hatırlayalım hayat içinde yürürken…
İncitilebilir olmaktan utanmayalım ya da incitebilir olmaktan gurur duymayalım…
KENDİMİZİ SEVELİM ve SAYGI DUYALIM! Zira hayatı da ancak o kadar sevecek, ve canlı cansız tüm varlıklara ancak o kadar saygı duyacağız 🙂
BURÇLARA GÖRE YORUMLARI DA hemencik yazacağım…
Şimdi MÜZİK… Mehmet Güreli – KİMSE BİLMEZ…
Bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye kimse bilmez… Ama bizi güvende tutan tek şey altında yaşadığımız gök kubbeyi de orada tutan sistemle olan derin göbek bağımızdır! O bağdan hiç şüphe etmeyelim 🙂

0 Yorum

  1. Sunny

    Dün gece ülkemizde yaşananlardan sonra yazdıklarınızın ne kadar isabetli olduğunu düşündüm.

  2. Basil

    Maşallah ne kadar güzel yazmışsınız. Ne kadar ihtiyacımız var böyle iyileştirici sözler okumaya.

  3. Sirin

    Yine harika bir yorum. Ülkenin içinden geçtiği durum da tam isabet…

  4. S

    Juno’cum bu aksamki tabak kadar ay ne guzelmis.. 🙂 baktim hayir olsun insallah dedim .. Varsa gokyuzunde biseyler sen bi haber ediver, zira son yazindan sonra haberlere falan bakmiyorum, dogru haberler burada???

S için bir cevap yazınCevabı iptal et

Arşiv

Kategoriler

Juno - Kendi Halinde Bir Yıldız Gözlemcisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et