14 MAYIS 2014, DOLUNAY AKREP BURCUNDA … Benliğin ve Birliğin Sınır Boylarında

d4e91c2748e83d8d7f0dce581b34b933
Resim:

14 MAYIS 2014, DOLUNAY AKREP BURCUNDA … Benliğin ve Birliğin Sınır Boylarında

14 Mayıs 2014 günü, İstanbul merkezli olarak 22:15 ‘de Akrep Burcu’nda DOLUNAY gerçekleşecek!

DOLUNAY anında, Ay 11’inci evde Satürn ile kavuşum halinde, 7’inci evdeki Jüpiter ve 3’üncü evdeki Chiron’dan üçgen açılar alıyor. Yani BÜYÜK SU ÜÇGENİ’ni tetikliyor. Jüpiter aynı zamanda, yükselen noktasındaki Yay Burcunun da yöneticisi olduğu için bu üçgen daha da bir anlam kazanıyor.

Boğa’daki Güneş ise 5’inci evde… MC noktası ve MC ile kavuşan Mars – Akrepin klasik yöneticisi Mars – ile 135 derecelik bir açı yapıyor. Mars, Boğanın yöneticisi Venüs 4’üncü evde Uranüs ile kavuşumda ve Mars ile karşıt açıda. Lilith 8’inci evden Mars ve Venüs’ün dengesine müdahale ediyor. Akrep’in modern yöneticisi Pluto ise 1’inci evde. Venüs’e tam kare, Jüpiter’e ise karşıt açılar yapıyor…

Ben size ”fenomen kıvamında işleri seven her Yıldız Gözlemcisi’nin hayali” bir  gökyüzü diyeyim, siz onu anlayın :))))

Efendim naçiz algı ve değerlendirmelerime göre MEALİ;  

DOLUNAY’ın anateması, BENLİK ve BİRLİK sınırlarımızı yeniden yapılandırmak…

İşbirliği, yol birliği, hayat birliği gibi sosyal kaynaşmalar, tarafların kişisel arayışlarının birbirini tamamlaması sonucunda gerçekleşir. Bireylik alanımızın dışında giriştiğimiz en basit bir katılım dahi, diğer insanlarla aramızda bir kontrata yol açar ve her kontratın içerdiği bazı beklentiler, taraflara yüklediği bazı sorumluluklar olur.

Bu tür sorumlulukların yerine getirilmesi, huzur ve güven zemininin korunmasını sağlar. Tarafların oyunbozanlık etmesi ise, zeminde çatlaklar oluşmasına neden olabilir.

Bu DOLUNAY’da üstlendiğimiz sorumluluklar bize ağır ve kısıtlayıcı gelebilir. Uzlaşmayı sağlayan denge noktasını ‘’hakkaniyetsiz’’ bulabilir ve ‘’güvende’’ hissetmek ya da birilerinin güven ve desteğini kazanmak adına kabul ettiğimiz koşullara ‘’bi tekme’’ savurmak isteyebiliriz.

Genelde böyle tepkiler, bize ‘’topkek’’ yerine konulduğumuzu, talep edebileceğimizden çok daha azına razı olduğumuzu, hatta açıkça kandırıldığımızı ve tek taraflı bir aidiyet duygusuyla davrandığımızı düşündüren, ŞAŞIRTICI farkındalıklar sonucunda gerçekleşir.

Farkındalık dediğimiz bu durumun zan mı, vehim mi, yoksa gerçek bir ‘’ayma’’ hali mi olduğunu, zaman gösterecektir…

Ama bizim algımız bu yönde olduğu sürece, hayalkırıklığı hissetmemiz, kurban piskolocisine düşmemiz, sessiz kalamayıp ‘’başlarım böyle aşkın ızdırabına’’ türünden bir rest çekmemiz, ya da derinden ve ufaktan bir yol değişikliği planlamasına girişmemiz mümkündür.

Bir başka ihtimal de, her şey tıngır mıngır yolunda giderken, bıkkın ve tatminsiz bir moda girmek, daha fazlasına, daha iyisine, daha başkasına layık olduğumuzu düşünmeye başlamak, hatta böyle düşünmemize neden olacak, bize niyetimizi ve kavlimizi bozmaya kışkırtacak türden bir sürpriz gelişme yaşamaktır…

Kısacası BEN’in arzuları ve tercihleri ile, BİRLİK’in talepleri ve koşulları arasında bir uyuşmazlık doğabilir.

İnsanlara ve ilişkilere verdiğimiz değeri sorgulamak, ve yaptıklarımız karşılığında bize verilen değeri ya da bizim elde ettiğimiz faydayı gözden geçirmek arzusunu duyacağımız bellidir…

Burada muhataplarımızı borçlu çıkartmamız ya da koyduğumuz yere layık olmadıklarına karar vermemiz kadar, yaşadığımız kayıp / eksiklik hissinin faturasını kendimize kesmemiz de imkan dahilindedir!

İlişkilerden, yol arkadaşlıklarından, sosyal çevremizden, alış veriş içinde olduğumuz insan gruplarından beklediğimiz fayda ya da tatmini sağlayamayışımızın altında yatan neden ‘’boş işlere gönül vermek’’ ya da ‘’gereğinden fazla ödün vermek’’ kadar, ‘’gereğince’’ özen göstermemek, ‘’güvenilir bir yol arkadaşı’’ olamamak da olabilir.

Beklentiye uymadığımız için ‘’diskalifiye’’ edildiğimizi, emek vermediğimiz için,   eli boş döndüğümüzü fark etmemiz ya da bununla itham edilmemiz mümkündür.

Bu noktada; beklentilerin makul olup olmadığını ya da herkesi tatmin etmemizin gerekip gerekmediğini, bizim biçilen elbiseye uygun bir kumaş olup olmadığımızı, diğerleriyle tartışarak değil kendi vicdanımızla ve insani bilincimizle muhasebeye girerek çözümlememiz daha hayırlı olacaktır!

İSTEMEK ve VERMEK insan evladının dengeyi bulmakta en zorlandığı konudur… Zira kişi olarak kıymetimizi belirleyen bu alış-veriş halidir 🙂

İnsan varlığı rahatça sürdürebilmek için bir şekilde ‘’KIYMETLİ’’ olmak ister!

Kimisi bunun için ‘’vazgeçilmez ve yeri dolmaz’’ olmaya…

Kimisi ‘’sürekli memnuniyetsiz’’ olarak etrafındakileri manipule etmeye ve herkesin kendilerin değersiz ve önemsiz hissettirerek, söz sahibi olmaya…

Kimisi elindeki kaynakları tehdit unsuru gibi kullanarak insanları kendisine ‘’mecbur bırakmaya’’…

Kimisi herkesin boğazına ‘’yutulamayan bir vicdan düğümü’’ olmaya…

Kimisi çatlak, çaresiz, beceriksiz gibi özetle ‘’ehliyetsiz’’ roller üstlenerek, bakım ve ihtimamı garanti etmeye…

Kimisi ‘’her hıyara bir avuç tuzla koşmaya’’…

Kimisi olanlarla onmak ve doymak yerine ‘’her gönüle girebileceğini, her istediğini alabileceğini’’ görmeye…

Kimisi ‘’ ‘’kaybetmekten korkacağı işlere el atmak’’ yerine, ‘’horoz olduğu çöplükle’’ idare etmeye…

çalışır.

Ancak bu yöntemler, değersizlik korkumuzu örten kamuflajlardan ibarettir.

Ve kimileri ‘’bencil’’ ya da ‘’utanmazca’’ kimileri ise ‘’fedakarane’’ ya da ‘’accayip onurlu’’ görünse de aslında hepsi ‘’BENLİK’’ davamıza hizmet eden, bize kendimizi ötekiler tarafından ‘’ONAYLANMIŞ’’ hissettiren tutumlardır.

İnsan görünürde her şeyi başkaları için yapabilir, ya da başkaları için hiç birşey yapmayabilir… Özünde ise sadece sisteme dahil olmaya ve orman içinde bir ağaç olarak varlığını sürdürmeye çalışmaktadır.

Bu tarzların her birinde EKSİK ve HATAYA AÇIK olan bakış açısı ise şudur;

Memnun edilmeyi ya da başkalarını memnun etmeyi MERKEZE alan her girişim, bir yerde tıkanıklığa uğrayacak, bir yerde dengeyi yitirecek, bir şekilde mutsuzluğa ya da adaletsizliğe yol açacaktır.

Varolmak, insana bir sorumluluk yükler…

SORUMLULUĞUMUZU İNKAR ETMEK kadar, başkalarının sorumluluğunu ONLARIN ZAAFINA ONAY VERECEK ve SORUMLULUKLARINI GÖZ ARDI ETMELERİNE ÇANAK TUTACAK şekilde üstlenmek de, hakkı İHLAL etmek, ZARAR vermek, ve HAD’di aşmaktır!

Kendimizi beğenmek için, çoğu kez başkalarının beğenisini kazanmaya ihtiyaç duyarız.

Oysa birilerinin beğenisine BAĞIMLI hissetmek kadar büyük bir eziyet, onun tepkilerinden ve kaynaklarından beslenmek kadar riskli bir çözüm, ve insanlarla aramızda böyle göbek bağları kurmak kadar büyük bir çıkmaz yoktur!

MERKEZE ALINACAK TEK HOŞNUTLUK KRİTERİ MERKEZİN RIZASIDIR!

Var olmak, benliğimizi birlikteliklere dahil etmeyi, ENTEGRE olmayı ve varlığımızla birilerinin bazı ihtiyaçlarını gidermeyi kabul etmektir.

Ancak, görevlerimizin kapsamını ve çabalarımızın yönünü ve boyutunu, kendimizi ya da birilerini memnun etmek niyetiyle değil, Yaratan’ı hoşnut etmek niyetiyle ayarlamak en iyisidir… Zira bütün birlikler, hayat içinde değişmeye ve dönüşmeye açıktır ve hiçbiri HER DAİM HAYATİ değildir. Rab ile olan bağımız hariç…

Gerçekte alan, veren, açan, kapatan, koruyan, gözeten, yani ”bizi yaşatan” RAB’dir. Diğer birliktelikler, sadece vesiledir. Biz kulun değil RABBİN RIZASI için uğraşır ve insanlarla ilişkilerimizde RABBİN HOŞNUTLUĞUNU gözetirsek;

Hayal kırıklığına ya da haksızlık hissine düşmeyiz.

Kimseyi kendi mutluluğumuzdan ya da acımızdan sorumlu tutmayız.

Suçlandığımızda hesabı vicdanımıza verir, bedeli gönül rızasıyla öder ya da içi rahat bir biçimde yol ayrımına gideriz.

Birilerini kazanmak ya da kaybetmek bizi korkutmaz… Sonuç umduğumuz gibi olmasa da, hayırlı kabul ederiz.

SAVUNMASIZ veya EKSİK hissetmeyiz! Bu nedenle açık ya da dolaylı saldırı metodlarına ihtiyaç duymaz, bize yönelik saldırılardan korkmayız.

Tatminsiz ya da yönsüz olmaz… Sabrı da, sakinliği de, iyi niyeti de, şükür hissini de, bir cefa bir eziklik ya da bir ego patlaması biçiminde yaşamayız.

Sürünmez ya da uçmaz… Sadece ayaklarımızı güvenle yola basar ve ileri doğru atabildiğimiz her adımdan hoşnutluk duyarız…

O zaman birilerinin ‘’BEN SENİN İÇİN HERŞEYİ YAPARIM’’ demesinden bir ayrıcalıklılık hissi edinmeye çalışmaz… Ya da kimse için ‘’HERŞEYİ YAPMAYA’’ kalkışmaz… Ama Rabbin rızası için görevimiz olduğuna inandığımız hiçbir fedakarlıktan da kaçınmaz… Ve bunların bedelini kimseye ödetmeye ya da değerimizi başkalarından aldığımız karşılıklarla ölçmeye kalkmayız.

DOLUNAY bize ‘’bakmayı’’ taahhüt edenlerle ya da ‘’bakmakla yükümlü’’ hissettiklerimizle ilgili kontratlarımıza bir daha bakacağımız ve yüzleşmeler yaşayacağımız bir dönem olacaktır!

‘’I’ll Take Care of You’’ ya da  ‘’Ben Sana Bakarım’’ bir blues klasiği… Beth Hart & Joe Bonamassa ikilisinin keyifli yorumuyla servis edeyim.

Bu defa Youtube derdini ortadan kaldırmak için parçayı doğrudan indirdim yazıya 🙂

0 Yorum

  1. Nih

    Sabırsızlıkla yazınızı bekliyorum. Ne kadar tatlı tatlı giydiriyorsunuz, teşekkürler:)))

    1. :))))))))))))

  2. Bu yazı bana yazılmış Juno. Beth Hart’ı da ne severim. Kalemine sağlık… Teşekkürler.

  3. krkd

    boğayım..ve yükselen ,ay akrep..bu dediklerinizi tam mânâsıyla yaşadığım sarsıcı ama bir o kadar da aydınlatıcı bir süreç yaşıyorum. taşların çoğunu oturttu bu yazınız,biliyor musunuz.. çok kırıldım,üzüldüm ama nefsidir diyorum..dediğiniz bir hakikat çok mühim,merkezin rızası önemlidir!bunu anlamak için bir ömür acı çekse ve sonunda bunu nefsine ikrar ettirse…hamdolsun daha ne ister insan..dünya ile derdi neredeyse çözülmüş demektir!!:) Allah râzı olsun.. iyi ki yaşanmış tüm bunlar dedim,içimden..şükrettim…sevgi ve dua ile..

  4. milen

    çok teşekkürler juno.

  5. leoxaquarius

    dolunay ve etkileri ne zaman bitiyor acaba?
    p.s. : leziz bir yazı olmuş, yıldız ellere sağlık

  6. Sevgili Juno, yine mükemmel bir yazı olmuş. Günüm aydınlandı. Evrenin bereketi, size ve sevdiklerinize yağsın 🙂

  7. Allah’ ın selamı üzerinize olsun. Muazzam bir yazı olmuş. Olayları böyle panoramik olarak görebildiğiniz ve aktarabildiğiniz için çok teşekkürler.

  8. Filiz

    Ben Filiz..Ankara’dan kocaman bir gunaydin…ne kadar uzun oldu bu sefer yeni yazinizi beklemek…su siralar o kadar ihtiyacim var ki o buyulu cumlelere,isterseniz hava durumundan bahsedin,ama yazin lutfen…sevgiler….

  9. adimvaramayok

    bu yazinizi tamamen sans eseri buldum. gerci hernekadar sansa inanmasamda, ama aciklayacak seyi bulamiyorum.
    bu ay gercektende buyuk bir donum oldu benim icin, deger verdiklerimde benden dolayi etkilendiler . ve bunlarin sizin yazinizla dek gelmesi,, bilmiyorum, ilginic oldu. kendinde aciklamalari var ama iste. bu sizden okudugum ilk yazinizdi. etkilendim ve yazmak istedim. mutlu gunler dilerim

zeynep için bir cevap yazınCevabı iptal et

Arşiv

Kategoriler

Juno - Kendi Halinde Bir Yıldız Gözlemcisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et